Güneşin insanın içini ısıttığı, yaşam sevinci verdiği 1 Mayıs günü İstanbul Galata rıhtımını dolduran kalabalıkta dramatik ve heyecanlı anlar yaşanıyordu. Tırhan ve Aksu vapurları, İnebolu ve Zonguldak'a gidecek ilk yolcuları alırken, İstanbul doğumlular hem kentten hem de yakınlarından ayrılmanın hüznü içindeydiler.
Kente daha önce Anadolu'dan gelip yerleşen, şimdi de bu gönüllü göçe katılanlar ise daha sakin, daha rahattı. Nitekim Cumhuriyet gazetesi muhabiri Selahattin Güngör'ün yolcularla yaptığı konuşma, bu gerçeği ortaya koyuyordu:
"... Kafes içinde cıvıl cıvıl öten bir kuşu var. Oğlu İstiklal Savaşı'nda şehit düşen ihtiyar bir kadının imiş. Sordum:
— Bırakmaya kıyamadım.
— Demek bırakacak kimse bulamadın?
— Hey oğul. O bir garip kuş. Ben bir garip ana. Onun benden, benim ondan başka kimsemiz yok.
Seksenlik bir ihtiyarla konuşuyorum:
— Nerelisin?
— Aslını sorarsan Niş'liyim. Şimdi de Daday'a gidiyorum.
— İstanbul’da candan kimsen var mı?
İçini çekti:
— Can da ben, Canan da ben. Bu koca dünyada bir kuru kafa kaldım. Niş'ten beri düşün bir kere bu kaçıncı yer değiştiriş. Ve lakin sana bir şey söyleyeyim mi bir kök yerinde durdukça korkma, dallar nasıl olsa birleşir.
Bir başkasına soruyorum:
— Senin memleket neresi?
— Taşköprü.
— İstanbul’dan niçin çekiliyorsun?
— Oturup da ne olacak. Kuru kalabalık edecek değil miyiz?..."
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız