Balolar kadar, plajlar da etkilemişti Cumhuriyet insanını. Tıpkı dans gibi, bilmeyenler yüzme dersleri alıyor, varlıklı kimseler plajlarda sezonluk hususi kabinler kiralıyordu. Kemal Tahir, 'Samim Aşkın' müstear adıyla kaleme aldığı 'Halk Plajı'nda :
"Plaj alemini bizde Beyaz Ruslar icat ettiler. Önce İmkanı yok tutmaz dedik. Ne mümkün, millet birbirini öldürür, Allah esirgesin denildi. Bazı kavgalar, rezillikler oldu. Sonunda gene Atatürk kazandı. İşe bak, iyi şey, faydalı şey. Çoluk çocuk koşup güneşleniyor"
cümleleriyle aktarır bu 'yeni adet'in kısa geçmişini.
Plajda başlayan muhabbetler
Yazlar şenliklidir artık, özellikle Ada'larda, gündüzleri plajda başlayan muhabbetler, akşamları danslarla devam edecektir... Burgaz Ada'lı Sait Faik'in 'Bir Takım İnsanlar'da (1952) gözlemlediği gibi, "Çoğu zengin tacir mahdumu Rum gençleri, bir Avrupa plajının kozmopolit insanları gibi hareket ediyorlar; sinemayı taklit ediyorlardı. Danslar gırla gidiyor. Genç kızlar 'nişanlı plajlarda bulunur' diye düşünüyor; genç erkekler 'kız plajlarda kandırılır' diyorlardı". Necip Alsan ise 'Onlar Ermiş Muradına' (1957) adlı romanında, kadınların "zeytinyağı, tentürdiyot ve plaj güneşiyle yanmış" vücutları hakkında verdiği bilgilerden sonra "program şuydu" diye ekler:
"Öğleye kadar plaj sosyetesi. Bu sosyetenin değişmez kişileri, aynı kadınlar, aynı erkekler, aynı yüzler, aynı konuşmalar, aynı konular, aynı düşünceler. Öğleden sonra çaycılar. İki masa briç, bir masa bezik, bir masa poker, bir masa dedikodu ve Tufan beyin tavlası. Sonra çay ve reçetesi gizli tutulan acayip, bal şerbeti gibi tatlı, karışık bir içki; otomobil markalarının mukayeseleri, bundan çıkan neticeler."
Cumhuriyet'in ilk yıllarından 1960'lara kadar popüler romanların anlattığı kadın-erkek ilişkileri ve yaşam tarzları, benzer konular etrafında tekrar tekrar canlandırılırken değişen; zenginliği simgeleyen mekan ve eşyalardan başka bir şey değildi. Örneğin uçakla yapılan Avrupa gezileri, telefon kullanımı, üstü açık otomobiller, yatlar, manikür ve pedikür yaptırmak, tenis ve binicilik faaliyetleri 'yüksek hayata ilişkin' en önemli göstergelerdi.
Sözü fazla uzatmamak için, dönemin giyim tarzlarına, saç modellerine, değişen beden ölçüleri' ve göz zevklerine, "taksitlerle alınmış frijiderlerini en mutena salon eşyası halinde kabul odalarına yerleştirmekle müftehir ev kadınlarına" değinmiyoruz. Onların yerine, bu kısa gezintimizi Abdülhak Şinasi Hisar'ın geçen zamanın hüznünü barındıran birkaç cümlesiyle bitirelim:
Ötekiler
"Yeni yetişen gençler ihtiyarların sözlerini bugünkü hayat ile alakası olmayan bir tarih kitabını okur gibi, mazi hakkında malumat edinmek bakımından dinlerler. Yeni nesiller artık başka modalarla giyinirler (ötekiler unutulmuştur), başka gazeteler okurlar (ötekiler kapanmıştır), başka üstatlar duyarlar (Ötekiler ölmüştür), başka kitaplara inanırlar (ötekiler anlaşılmaz olmuştur), başka ışıklarla aydınlanırlar (ötekiler sönmüştür), ve bütün bunlarla, en tabii bir tarzda, başka türlü hisseder, düşünür ve söylerler. Her yeni nesil maziyi vaki olmamış, hayatı kendisiyle başlamış telakki eder..." ('Fahim Bey ve Biz', 1941).
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız