Yerkürenin gençlik yıllarında bir gün, Mezopotamya ovasına bakan dağlarda bulunan bir yörede yaşayan Hasan, ne suç işlediği bilinmez; devrin sultanının gazabına uğrar. Aldığı ömür boyu hapis cezasıyla kalenin zindanına kapatılan Hasan, uzun yıllar tek pencereli hücresinde kapalı kalır. Hasan'ın bütün dünyası kalenin küçük penceresinden görebildiği Dicle nehridir. Aradan yıllar geçer, Hasan iyice yaşlanır ve bitkin düşer. Yaşadığı yeri o kadar sevmektedir ki, ölmeden önce dünya gözüyle burayı son bir kez daha görmek ister. Sultana haber ulaştırır ve dileğini iletir. Olanları unutan sultan da Hasan'ın kale içinde gezinmesine müsaade eder.
Atına binen Hasan, önce kale meydanında bir iki tur atar. Yıllardır görmediği yerleri son bir kez görür. Sonra da kent halkının şaşkın bakışları arasında atını surlara sürer. Halk peşinden koşar ancak Hasan atıyla birlikte Dicle'ye atlar. Kaledekiler hayretle bağırırlar, 'Hasan keyf?' (Hasan bunu nasıl yaptın?). Bu olaydan sonra da kentin adı 'Hasankeyf kalır. Tarihi Hasankeyf kentinin asırlardır anlatılagelen hikâyesi böyle. Hasankeyf in nasıl kurulduğu, tarih içindeki yolcuğunun nereden başladığı bilinmiyor ama Hasankeyf de yaşanan hikâyeler kentin geçmişiyle ilgili sözlü tarihin en seçkin örneklerini sunuyor.
BİZANS-İRAN ÇEKİŞMESİ
Miladi 3. asırda Bizans'ın saldırılarına karşılık vermek isteyen İran hükümdarı büyük bir ordu toplayarak Mezopotamya üzerine yürüdü. Kısa zamanda İranlılar tüm Mezopotamya ve Ermeni ülkesini ele geçirdiler. Bunun üzerine Roma İmparatoru Diokletion ordusunun başına geçerek Harran'da İranlılarla savaşmaya başladı ve onları İran içlerine kadar sürdü. Yaklaşık bir asır sonra ise ünlü Bizans hükümdarı Konstantios, Amid yani bugünkü Diyarbakır'ı ele geçirerek sınır bölgelerine iki kale yaptırılmasını istedi. Yapılan kalelerden birine 'Hesna Kepha' yani Hasankeyf adı verildi. Hasankeyf kalesinin adı da ilk kez bu olayla duyuldu.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız