Özellikle tarihi perspektiften değerlendirildiğinde, bir toplumdaki değer yargılarının oluşması ve toplumu oluşturan bireylerde yerleşmesinde de duyguların önemli rolü var. Yakın geçmişe kadar duygular üzerinde önemli düzeyde pek araştırma yapılmamış. Bunun gerisindeki belki de en basit neden, duyguların tanımlanmasının kolay olmamasıydı. Ayrıca özellikle entelektüel çevrelerde yaygın olan bir önyargının da bunda önemli etkisi oldu.
Uzun bir süre duygular mantığın karşıtı, güvenilmez, ayrıca mantığı ve doğru düşünceyi yolundan saptırıcı bir olgu olarak görüldü. Beynin bilimsel çevrelerde sanki insan vücuduna ait değil de onun dışında bir yapıymış gibi muamele görmesi de önemli etkenlerden biriydi. Fakat son yıllardaki olağanüstü bilimsel gelişmelerin ışığı altında bilincin sinirsel temellerinin öğrenilmesini, beynin anatomisi ve fizyolojisinin derinlemesine incelenmesini sağlayan tekniklerin geliştirilmesiyle, araştırmacılar duygular hakkında sorular sormaya ve bu soruların cevaplarını aramaya koyuldular. Duygu ve bilinç konusunda yaptığı çalışmalarla bilinen, günümüzün önde gelen sinirbilimcilerinden Antonio Damasio The Feeling of What Happens: Body and Emotion in The Making of Consciousness adlı kitabında duyguları üç grup altında topluyor:
Ana duygular:
Mutluluk, şaşkınlık, korku, üzüntü, nefret ve öfke
Arka plan duyguları:
İyi/kötü hissetmek, sakin/gergin hissetmek, acı/zevk hissetmek
İkincil veya sosyal duygular:
Mahçubiyet, kıskançlık, suçluluk, utanç, övünç
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız