Aşık olan Aşuk ve aşık olunan Maşuk.
Aşuk’un gözü Maşuk’tan başka hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi görmezmiş. Baktığı her yerde Maşuk’u görür duyduğu her seste Maşuk’u duyarmış. Öyle aşıkmış ki yemeden içmeden kesilmiş.
Maşuk sevildiğin bilir, kendisi de sever ama sevilmenin şımarıklığı ile naz yaparmış Maşuk’a. Aşuk tüm cesaretini toplayıp Maşuk’un kapısına gitmiş. Hikayenin bu kısmını Mevlana şöyle anlatmış:
“Aşık ve Maşuk birbirilerini çok seviyorlar, ancak bir türlü birbirlerine açılamayıp sevgileri ortada kalıyor. Bir gün aşık dayanamayıp maşukun evine gidiyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses geliyor:
—Kim o?
Aşık cevap veriyor:
-Benim.
Maşuk içeriden sesleniyor:
—Git buradan.
Aşuk şaşırıyor. İnanamıyor ama ayrılıyor kapıdan üzgün bir şekilde.
Dağlar, ovalar dolaşıyor Maşuk’un aşkından ölecek duruma geliyor olaylara anlam veremiyor, lakin dayanamayıp tekrar Maşuk’un kapısına geliyor, kapıyı çalıyor.
Yine içerden bir ses geliyor:
—Kim o? Diyor.
Aşuk cevaplıyor:
-Benim.
Maşuk içerden sesleniyor.
—Git buradan
Aşuk deliye dönüyor. Bir türlü anlamıyor aşkının bu tavrı ona niye yaptığını.
Kendini yollara vuruyor. Aşkıyla eriyor da sebebi bulamıyor. Günler ayları, aylar yılları kovalıyor. Ve bir gün Aşuk kendini Maşuk’un evinde buluyor. Kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:
—Kim o?
Aşuk cevaplıyor:
-Senim.
Maşuk içerden sesleniyor:
—Gir içeri o zaman.”
Yani diyor ki benlikten vazgeçip biz olmak aşkın en öz halidir. Aşk “senim” diyebilmekmiş. Kendinden geçmek gerekmiş.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız