Oduna karaciğer, safrakesesi, gözler ve kaslar; ateşe kalp, incebağırsaklar, dil ve damarlar; toprağa dalak, mide, ağız ve kaslar; metallere akciğerler, kalınbağırsaklar, burun ve deri: suya da böbrekler, idrar kesesi, kulaklar, kemikler ve ilikler... Bu alanların her biri vücut enerjisinin beşte birini harekete geçiriyor. İşte akupunktur, bu bölgelerdeki enerjiyi, meridyen adı verilen birtakım hayali kanallara iğneler batırılmasıyla uyarıyor. Burada ilginç bir nokta beynin unutulması... Gerçekten de geleneksel Çin tıbbında beyin "garip bir organ" olarak tanımlanıyor ve asla batıdaki kadar önem verilmiyor.
Usta bir akupunkturcu yaklaşık 360 iğne kullanabiliyor. Bazıları altın bazıları ise gümüş iğneleri tercih ediyor. İlk iğneler enerjiyi yumuşatmak, ikinciler onu dağıtmak, üçüncüler ise enerjiyi kanalize etmek için kullanılıyor. Son olarak; bütün akupunktur ya da geleneksel Çin tedavileri uygulanırken "biyolojik saat" dikkate alınıyor. Çünkü, günün ve gecenin belirli saatlerinde, enerji vücudun belli bir noktasını güçlü ya da güçsüz bir biçimde kat ediyor. Nefes alma sorunlarının sabahın 3'ü ile 5'i arasında ortaya çıkması tesadüf değil... Çünkü akciğer o saatlerde enerjisinin en üst noktasına ulaşıyor.
1678 tarihinde çizilen bu figürler, 12 ana meridyeni gösteriyor. Bu meridyenlerden her biri bir organa karşılık geliyor. Bu organlardan çıkan enerji, bazı noktaları izleyerek hareket ediyor. İşte akupunktur, bu noktaları uyarmak için kullanılıyor.
Yorumlar
Çinliler bu konuda inanç bile yaratmışlar
ooo çok ilginç
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız