Bilim gelişip de söz sahibi olana kadar o kadar çok rahatsızlık yaftalandı ki. Bunların da en başında psikolojik sorunlar geliyor olsa gerek. Bugünkü isimleriyle bipolar bozukluk, şizofreni, melankoli, depresyon, zeka geriliği tek bir kelimeye sığdırıldı: deli. Bu yüzden de yazı boyunca bu tabiri kullanacağım. Tarihte deliliğin gerçek nedenlerine ulaşamayınca içine şeytan girmiş, ay çarpmış, büyü yapılmış kişi ya da büyücü olarak nitelendiriliyorlardı. Bu da elbette onları toplumdan dışlamakla kalmıyor, psikolojik problemlerinin daha da derinleşmesine yol açıyordu.
Bu insanlar yaptığı ya da yapmadığı hareketlerle topluma göre “tuhaf” kaçıyorlardı çünkü. Eli, kolu, yüzü seğiren, ağır depresyon yüzünden içine kapanık, sosyal iletişimini kısıtlamış ya da durduk yerde çığlıklar atan, mevsim değişikliklerinde neşesini ya da öfkesini kontrol edemeyenler, kısacası toplumla uyumsuz hareketler yapan herkes deli sayılıyordu. Gerçek sebeplere ulaşılan yüzyıla dek de bu böylece sürüp gitti.
Orta Çağ Avrupa’sında akıl hastalarını rahipler tedavi ediyordu. American Horror Story’nin efsane sezonu Asylum, zaman olarak uyuşmasa da bu meseleyi konu alır ve yöntemleri de çok başarılı bir şekilde aktarır. Bu dönemde tedavi kisvesi altında temeli yine günaha dayanan bir sistem uygulanıyordu tahmin edersiniz ki. Günahkâr olduğu için cezalandırıldığına inanılan deli ibadet yoluyla iyileştirilmeye çalışılıyordu. Yöntemlerden biri buydu. Bir diğeri ise trepanasyon (baş delgi ameliyatı) denilen bir işlemdi. Başın üst bölgesindeki deri kaldırılır, kemik çıkartılır ve beyne bir işlem uygulanırdı. Bu şekilde deliliğin tedavi edildiğine inanılırdı.
Klasik çağdan itibaren neredeyse bugün bile değişmeyen bir tedavi yolu daha var. Bugün elbette koşullar çok daha farklı sağlanıyorsa da “hastayı kapatmak” bir tedavi yöntemi olarak kullanılıyordu. Fakat koşulların kötülüğünden bahsedeceksek eski çağlara gideceğiz. 17 ve 18. yüzyıllarda delilerin kapatılması asayiş anlamında mecbur sayılıyordu. Tedavisi olanaksız görülen hastalar “ay çarpması” tanısıyla hücrelere kapatılıyordu. Bu hücreler 4 duvardan oluşuyor, yalnızca demir kapıda bir tane yemek alıp vermek için bir tane de gelen kişinin görebilmesi için bir gözlem deliği bulunuyordu. Foucault’ya göre bu kapatma işlemi ıslah etme amacıyla yapılıyordu ve hastanın zihnini geri getirme amacıyla uygulanan süreli bir tedavi yöntemiydi.
Bu dönemde mevsimlik tedavi geleneği de yaygındı. Her sene mayıs ayında tüm hastalara hacamat uygulanıyordu. Bu uygulamadan sonra haftada 1 kusturucu ilaçla içleri temizleniyor ve bir süre sonra da müshille bu temizliğe devam ediliyordu. Yani bu tedavi yönteminden anlıyoruz ki kişinin içinde “kirli” şeyler olduğuna ve ancak bu şekilde temizlenebileceğine inanç yüksekti.
1806 yılında İngiltere’de yapılan bir araştırmada kapatma evlerinde yalnızca delilerin değil meczup ve alıkların da toplumu rahatsız etmemeleri için tutulduğu görüldü. Hatta mesele amacından sapmış olacak, 1,765 kişinin olduğu bir kapatma evinde yalnızca 113 deli tespit edildi. Diğer yandan bu hapishanelerde bir kategorizasyon olmadığını da söylemek gerekiyor. Yoksul kişiler, deliler, düşkünler, meczuplar, sakin deliler ve ağır vaka olan deliler bir arada ve karmaşa içinde yaşıyordu.
17 ve 18. yüzyıllarda deliliğin tedavisi için doktorlar ikiye ayrılmıştı. Bir grup teorik olarak tedavi edilebilecek olan delileri kabul edip tedavi ederken ikinci grup deliyi rahatlatmak ve terbiye etmek üzerine bir tedavi uyguluyordu. Foucault’ya göre bu farklı iki tedavi yöntemi delinin statüsünün ne olduğunu anlamaya ve algılama tarzını kavramaya yarayan uygulamalardı. Farklı olmaları bu kavrayışı sağlıyordu.
Kulağa tuhaf gelecek biliyorum ama henüz 7. yüzyılda en insancıl tedavi yöntemini Araplar uyguluyordu. Fez, Bağdat ve Kahire’de kurulan merkezlerde gerçekten ruhu tedavi etmek üzerine yöntemler geliştirmişlerdi. Bu yöntemlerin en etkilisi ve en yaygını ise sanattı. Dans, müzik, masal anlatıları ve yapılan çeşitli gösterilerle hastalar tedavi edilmeye çalışılmış ve önemli oranda da başarılı olunmuştu.
Avrupa’da uygulanan hapishane usulü büyük oranda bir işe yaramıyordu. Fakat hastane kılıflı hapishanelere zenginler yüklü bağışlarda bulunuyorlardı. Bu nedenle bakımları iyi bir şekilde sağlanabiliyordu. Avrupa’da bir diğer yaygın yöntem ise ıslah olması imkânsız delileri bir gemiye bindirerek bilinmeze göndermeleriydi. Suyun iyileştirici gücünün etkili olacağına inanılıyordu.
Tarih boyunca ülke ülke değişen delilik tedavi yöntemleri vardı. Kimisi çok acımasız kimisi çok insancıl. Şokla tedavi de hala uygulanan ve geçerliliği olan bir yöntem.
Kaynak: 1
Yorumlar
Ay çarpması ile delirildiğini biliyor muydunuz?
Ay çarpmasını ilk kez duydum
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız