Tıbbi ve afrodizyak bitkiler yerel işletmelerde işleniyor ve toz ya da yağ haline getiriliyor. Bin yıllık bir geçmişi olmasına karşın, batı dünyası ayurveda yöntemiyle yeni tanışıyor. Bir süre önce Londra'da Avrupa'nın ilk ayurveda tedavi merkezi resmen açıldı. Bu gecikmenin nedeni, uzun yıllar batının ayurveda ile fakirlik felsefesini karıştırmasıydı. Günümüzde ise, Avrupa'nın birçok ülkesinde otoriteler tarafından bir tıp bilimi olduğu kabul ediliyor.
Bu bilimin merkezi Himalaya etekleri... İlk yazılı metinlerin tarihi M.Ö. 6. yüzyıla uzanıyor. Bilgelik kitapları "Veda" lardan etkilenen ayurveda, hastalıkların tedavisini anlatıyor. Bu kitapların, evrenin yaratıcısı Brahma tarafından İndra'ya, yani tıbbın bütün dallarının efendisine gönderildiğine inanılıyor. Ayurveda her şeyden önce bir teori... Ona göre, bir insan bedeninde üç 'doşa" bulunuyor. Birincisi olan "vata" hareketi, ikincisi "pitta" enerjiyi ve üçüncüsü "kapha" da durgunluğu simgeliyor. Eğer bu üçünden herhangi biri daha az ya da daha fazla çalışırsa, diğerlerine zarar veriyor ve bunun sonucunda sistemin bütünü çöküyor.
Ayurveda tedavisinde ne radyografi, ne scanner ne laser kullanılıyor. Ayurveda uzmanı teşhisini uzun ve titiz bir incelemenin sonunda koyuyor. Rahatsız olan kişinin avuç içine bakılıyor, idrarı kontrol ediliyor, diline, gözlerine bakılıyor; uzman kişi hastanın çeşitli bölgelerini kulakla dinliyor ya da diliyle temas ederek araştırıyor. Daha sonra sıra hastanın davranışlarını izlemeye geliyor. Sesi dinleniyor, duygulan tahlil ediliyor. Örneğin, bir ayurveda uzmanına göre, hastanın sık sık sinir krizleri içine girmesi, sindirim ve karaciğer sistemindeki bir bozukluğun göstergesi olabilir. Bütün bunları çözümleyebilmek için, hastaya davranış konusunda birçok soru soruluyor; psikolojik yapısı irdelenmeye çalışılıyor. Ayurveda teorisine göre, bir kişinin aşın neşe içinde olması, kalp ve damar sistemindeki bir anormalliğin belirtisi...
Kuşkusuz ayurveda, bu yönüyle fazla kişisel bir tedavi yöntemi... Gerekli teşhis için hastaya çok fazla özel soru soruluyor. Tabii, bu sıkıştırma belli bir riski de beraberinde taşıyor. Aşırı sorular, hayali hastalıkların ortaya çıkmasına yol açabiliyor. Ayurveda ile modern tıbbın en çok çeliştiği nokta, bazı bitkilerin şifa gücünün kullanımı konusu... Bunun en tipik örneği ise sarımsak... Modern tıp sarımsağın faydalarını kabul etti ve bu noktadan hareket ederek sarmısak hapım geliştirdi. Ayurveda ise, sarmısak ile soğanının bir bütün olarak kullanılmasını öneriyor. Hap yapmak için sarmısağı oluşturan öğelerin (kabuk, sap gibi) hiçbirini ayıklamamak gerekiyor. Çünkü, sağlık veren sinerji, ancak bitkinin bir bütün olarak kullanılmasıyla ortaya çıkıyor.
Ayurveda tedavisi ılımlılık ilkesine göre kurulu... Hiçbir tedavi yönteminde aşırılık önerilmiyor. " Su, hayat kurtardığı gibi insanın boğulmasına da neden oluyor" ilkesinden hareket eden ayurvedacılar için "soğuk" kadar "sıcak" da tehlikeli... Bu arada, kullanılan bitkinin yeşerdiği coğrafya ve toprak yapısı da önem kazanıyor. "Nasıl ortanca bitkisi farklı mineral birleşimlerine sahip toprakta farklı renklerde açıyorsa, tedavi için verilen bitkilerin de bu özelliği dikkate alınmalı" diyorlar. Son olarak, ayurveda tedavisinde diyet çok önemli bir rol oynuyor. Diyet programlan, tamamen "kişiye özel" hazırlanıyor. Bu konudaki düşünce şöyle özetleniyor: "Nasıl uçağa konan yakıt ile ot kesme makinesine konan yakıt farklı ise, diyet programlan da kişiden kişiye farklılık gösterir."
Bugün uzmanlar, yaklaşık 8.000 farklı ayurveda tedavisi reçetesi olduğunu savunuyorlar. Tabii, her reçetenin içerdiği farklı dozajlar ve bileşimler buna dahil değil... Hindistan'da, özellikle kırsal kesimde, ayurveda uzmanları aynı zamanda hem doktor hem de eczacı olarak faaliyet gösteriyorlar. Hastalar, onları ziyaret ettiklerinde sadece hazırlanan ilaçların parasını ödüyorlar, yani muayene bedava... Ayurveda reçeteleri hazırlanırken kolay bulunan bitkiler dikkate alınıyor. Hindistan'da sağlık hizmetinin yüzde 80'ini ayurveda uzmanları veriyor. Bu ülkede, akupunktur hemen hiç uygulanmıyor. Sadece Kerala eyaletinde, hasta filler dev iğnelerle tedavi ediliyor.
Yoganın bir dalı olan "kundalini", özellikle stres tedavisinde kullanılıyor. Bu yöntemde amaç kişinin düşünmesi değil, hissetmesi... Özel nefes alıp verme yöntemleriyle bilincin tüm beden içinde dolaştığına inanılıyor. 1980 yılında Hintli Doktor Udupa ve ekibi, 640 stres hastası (yüksek tansiyon, nevroz, astım, şeker ve migren hastaları) üzerinde bu yoga yöntemini denediler. Hastalardan yüzde 78’inde başarılı sonuçlar aldılar. Örneğin, bronşiyal astım hastaları üç aylık bir yoga çalışmasından sonra rahatça nefes almaya başladılar. Bu hastalarda, adrenalin ve kortizol yükselmesinden dolayı bronşların açıldığı gözlendi.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız