Batı edebiyatının ilk kadın temsilcisi Sappho, tarih yazıcılığının henüz gelişmediği, kronikçilerin her şeyden önce şehirlerin ve güç sahibi erkeklerin yaptıklarıyla ilgilendiği bir çağda yaşadı. Bu sebeple Sappho hakkında bildiklerimizin çoğunu şiirlerinden öğrendik.
Sappho muhtemelen 7. yüzyılın sonlarına doğru Lesbos Adası’ndaki Eresos’ta doğdu ve yaşamının büyük kısmını adanın başkenti Mytilene‘de geçirdi. Tüccar bir aileden geliyordu. Ailesi, servetinin en azından bir kısmını Mısır’daki Yunan kolonisi Naukratis’e şarap ihracatından sağlamıştı.
Diğer her yerde olduğu gibi, Lesbos’ta da zenginler arasında amansız bir rekabet vardı. Sappho’nun gençlik yıllarında tanıklık ettiği bir dizi darbenin sonucunda Myrsilos adanın tiranı oldu ve iktidarını pekiştirmek amacıyla düşmanlarının çoğunu adadan uzaklaştırdı. Sappho ve ailesi de muhtemelen sürgüne gönderilenler arasındaydı. Sürgün yıllarını kardeşleri Kharaksos, Erigyios ve Larikhos’la birlikte Sicilya’da geçirmiş olması mümkündür. Sonradan Syrakousai’nin prytaneion’una (belediye sarayı) bir heykeli dikilecekti.
6.yüzyılın başlarında, Lesbos’taki siyasi ortam sürgünlerin dönmesine elverecek ölçüde yatışmıştı. Ahlaksızlığı önlemeye ve özel harcamaları kısıtlamaya yönelik yeni yasalara karşın, Sappho’nun kardeşi Larikhos Mytilene’nin prytaneion’unda saygın bir görev olan sâkilik işine geri döndü. Lesbos’ta yaşam artık daha huzurluydu. Sappho, Lesbos’un iyiliksever tiranı Pittakos’un 585’te istifa edişini görecek kadar yaşamış olabilir. Fakat ölümü hakkında erken dönemde bile anlatılanlar hayal ürünüdür. Tıpkı yaşamına dair diğer her şey gibi.
Sappho’nun günümüze ancak parçalar halinde ulaşan şiirleri, erken dönem Antikçağ’ın kadınlarını ve aralarındaki ilişkileri eşine az rastlanır bir içtenlikle yansıtır. Kimi dizeleri şu kısa şiirde olduğu gibi hüzünlüdür:
“Ay battı, söndü yedi yıldızı ülkerin; geceyarısı, geçip gidiyor saatler ve ben yatağımda yalnızım.” Kimileriyse zengin duyusal imgeler içerir:
“Baş döndüren bir günlük kokusu, ayın gümüş ışığı altında çiy taneleriyle bezeli bir yonca, sabanın biçtiği bir sümbülün gövdesinden yamaca süzülen özsuyu.”
Şiirlerin hepsi de eğitim seviyesi yüksek, çok yer gezip görmüş kadınların yaşamlarından kesitler sunar. Bu kadınlardan bazıları belki de Sappho’nun öğrencisiydi. Aralarında nasıl bir bağ olduğu tam olarak bilinmiyor. Fakat Sappho bir ölçüde (Hesiodos gibi) bilge şair olmasının yanı sıra, diğer kadınları şiir yazma, şarkı söyleme, lir çalma ve kadınlara özgü başka uğraşlar konusunda yetiştirmiş olabilir.
Sappho’nun şiirleri genellikle kadınların kendi içine kapalı dünyasını temel alsa da asla dar görüşlü değildir. Lydia’ya seyahat etmenin gayet sıradan bir şey olduğu ve Lydia’nın başkenti Sardeis’ten ithal edilen lüks malların kolaylıkla bulunabildiği kozmopolit bir toplumu betimleyen bu şiirlerde, Homeros’tan yankılar bulmak mümkündür. Homeros’un savaş imgelerini ev yaşamına uyarlayıp kullanan Sappho, Troialı Helene’yi evliliğin ve anneliğin prangasından kendi iradesiyle kurtulan özgür ruhlu bağımsız biri olarak yüceltir. Sappho’nun üslubu, sınır tanımayan bir yaratıcılık sergiler. Cesur benzetmeler kullanmış, yeni vezinler ve müzik tarzları bulmuş, hatta pektis (büyük ve çok telli bir lir) ve mızrap kullanımına öncülük etmiştir.
Kaynak: http://www.antiktarih.com/2018/11/07/sappho-lirik-sair/
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız