Kudüs, binlerce yıl farklı dinlere ev sahipliği yapan hem Hıristiyanların ve Yahudilerin hem de Müslümanların kutsal kabul ettikleri birçok mabedi içinde barındıran bir şehirdir. Bir yanda "Mescid-i Aksa", bir yanda "Ağlama Duvarı", bir yanda ise "Kıyame Kilisesi", şehrin üç farklı dine ev sahipliği yaptığının en belirgin göstergeleridir.
Ağlama Duvarı, Yahudilerin Tevrat'ı okuyarak, kendilerince yaptıkları dualarla ağlayarak, günahlarından arındıklarına inandıkları yerdir. Arapça'"El-Burak" ve İbranice "Kothel Maaravi" denilen ve daha çok "Ağlama Duvarı" ya da "Batı Duvarı" diye bilinen bu anıt, Hz. Süleyman'ın Siyon Dağı'na inşa ettirdiği "Beytü-l Makdis" adlı tapınağın ayakta kalan batı kısmıdır. Hz. Süleyman, babası Hz. Davud zamanında aynı yerde yalnız bir çadır vardı ve bu çadıra "Ahid sandığı" konulmuştu.
Tapınak, milattan önce 6. yüzyılda Babil kralı Nabukadnezar tarafından yıkılmış ve değerli eşyaları Babil'e taşınmıştır. Yahudiler Kudüs'ten çıkarılarak Babil'e diasporaya sürülmüştür. Daha sonra tekrar inşa edilen kinci Tapınak Roma imparatoru Titus tarafından milattan sonra 70 yılında tümüyle yıkılmıştır. Süleyman Tapınağı ya da sadece Tapınak denilen yapının bugün temel duvarlarından bir bölümü kalmıştır. Müslümanlarca "Burak Duvarı" ya da Yahudilerce 'Ağlama Duvarı" olarak bilinen duvar, tapınağın batı duvarlarından günümüze kalan bölümdür.
Tevrat'a göre Hz. Musa, Firavun ve ordusunun Kızıldeniz'de boğulup onları izleyememesi sonucu Yahudileri, Sina'ya getirmiştir. Burada, Hz. Musa'ya "Tevrat" ve "On Emir" verilmiştir. Yahudiler, Sina çölünde 40 yıl dolaşmışlar ve Hz. Mûsâ'dan sonra Yeşu, onları Filistin'e götürmüştür. Filistin'de Hâkimler ve Krallar devrinden sonra Hz. Davud, Kudüs'ü almış ve Yahudilerin en parlak devresini başlatmıştır.
Hz. Davud'un oğlu Hz. Süleyman, babası tarafından hazırlatılan yere kutsal tapınağı inşa ettirmiş ve o zamana kadar bir çadırda korunan ve içinde On Emir tabletleri bulunan kutsal Ahit Sandığı'nı, tapınağın bir odasına koymuştur. Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra krallık, güneyde Yahuda, kuzeyde İsrail olmak üzere ikiye ayrılır. 10 kabile, İsrail; ikisi de Yuda Krallığına bağlanır. Önce İsrail Krallığı, Asurlular tarafından MÖ 721'de sonra da Yuda Krallığı Babilliler tarafından M.Ö. 586'da yıkılır. Tapınak, yıkılır ve Yahudiler, Babil'e sürgün edilir. Sürgünde Yahudi halkı, Ezra'nın çevresinde birleşir ve MÖ 538'de Kudüs'e döner. Tapınaksa, M.Ö. 520'den sonra yeniden onarılır.
Kuran'da da Hz. Süleyman'ın tapınağı inşa ederken öldüğünü ve tapınağı inşa eden cinlerin onun ölümünü ancak asasının bir ağaç kurdu tarafından yenilip Hz. Süleyman'ın yere düştüğünde fark ettikleri anlatılır:
"Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır! Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı."
Hz. Süleyman'ın yaptırdığı tapınaktan bir kalıntı olarak kabul ettikleri Ağlama Duvarı'nı kutsal bir mekan sayan Yahudiler, tapınağın yıkılış yıldönümü olmak üzere çeşitli vesilelerle dua ederler. Yahudilerin en büyük hedefi, bu tapınağın eski ölçülerine göre yeniden yapılmasıdır. Bunun için de bugünkü Kubbetü's- Sahra'nın ve Mescid-i Aksa'nın yıkılması gerekmektedir.
Yahudilerin "ha-Kotel ha-Ma'aravi." dedikleri bu duvar, zamanla Hıristiyanlığın tesiriyle "Ağlama Duvarı" olarak adlandırılmıştır. Yaklaşık 485 metre uzunluğunda olan Ağlama Duvarı, toprak seviyesinin üstünde yirmi 4 büyük taş sırasıyla yer altında kalan 19 taş sırasından meydana gelir. Yüksekliği toprak seviyesinden itibaren 18 metre olup 6 metresi mabet alanının seviyesini aşmaktadır. Taşlardan bazılarının uzunluğu 12 metre, yüksekliği 1 metre, ağırlığı ise 100 tondan fazladır. Ağlama Duvarı'nın çevresinin altı, eski Kudüs kentidir. Romalılarca yakılan kentin külleri ve yangın izleri Kudüs'ün altında, günümüze kalan eski kent duvarlarında görülür.
Kudüs, İskender'den sonra Ağidler, Selefkilerin eline geçmiş ve tapınak, MÖ 168'de yağma edilmiştir. Makabiller, yeniden hakimiyeti sağladılarsa da M.Ö. 63'te başlayan Roma esareti dönemi, MS 70’te Romalı komutan Titus'un, Kudüs'ü ve bu arada tapınağı da yakıp-yıkmasıyla sonuçlanmıştır. Rivayete göre Süleyman Tapınağı'nın bugün geriye kalan tek kısmı olan ve "Ağlama Duvarı" olarak da bilinen batı duvarını inşa etme görevi fakirlere, diğer kısımları ise zenginlere düşmüştür. Romalılar da tapınağı yıkarken fakirlerin inşa ettikleri bu bölüme dokunmamışlardır. Yahudiler, dünyanın her tarafına dağılmışlar ve tapınaktan arta kalan Batı Duvarı, yüzyıllarca onlarda millî ve dinî şuuru ayakta tutmuştur. Mesih inancının verdiği ümit, onlarda bu şuurun devamlı varlığını sürdürmesini temin etmiştir.
Osmanlıların Kudüs'ü fethetmelerinden ve İspanya'dan kovulan Yahudilerin Kudüs'e göçmesi ve burayı ziyaret etme imkanının doğmasından sonra Ağlama Duvarı, Yahudiler için devamlı bir dua yeri haline gelmiştir. Osmanlılar, Yahudileri himaye ettikleri gibi Mescid-i Aksa'yı ve Ağlama Duvarı'nı tamir ettirip, yıkılmaktan korumuşlardır. Bölgede Yahudi nüfusunun artmasından sonra Yahudiler, Ağlama Duvarı önüne sıra ve masalar koymak ve o bölgedeki evleri yıkmak istediyseler de Müslümanlar buna mani olmuşlardır. 1929'da Ağlama Duvarı sebebiyle Müslümanlarla Yahudiler arasında olaylar çıkmıştır. Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından kurulan bir heyet, duvarın Müslümanların mülkiyetinde olduğuna ve Yahudilerin orada dua edebileceklerine karar vermiştir.
1967 savaşından sonra Kudüs, İsrail'in eline geçmiş ve işgal güçleri, ilk andan itibaren şehrin tarihî dokusunu yansıtan el-Mağribî mahallesini "yerleşime elverişli olmadığı" gerekçesiyle tamamen değiştirmeye kalkıştır. Öte yandan, 1000 Filistinli vatandaş evlerinden çıkartılarak o tarihte "Burak Duvarı" diye bilinen fakat daha sonra "Ağlama Duvarı" olarak adlandırılan duvarın bulunduğu alan inşa edilmiş ve yaklaşık 17.700 dönümlük bir Filistin arazisine de el konulmuştur. Bütün bunlar, Kudüs'le ilgili çıkabilecek herhangi bir uluslararası kararın ön adımları olarak yürütülmüştür.
1948 yılında Kudüs'ün doğu kesiminin Ürdün'ün eline geçmesi üzerine Yahudilerin bu duvarı ziyaret etmeleri yasaklanmış, 1967 Arap-İsrail Savaşı'nda Kudüs'ün doğu yakasının İsrail tarafından işgal edilmesi üzerine bu olayı Asker sivil bütün Yahudiler duvarın önünde büyük bir coşkuyla kutlamışlar ve iki 1000 yıllık İsrail rüyasının gerçekleştiğini ilan etmişlerdir. Daha sonra da duvarın bulunduğu bölgedeki Mahalle yıkılarak geniş bir alan açılmıştır.
İsrail'in "Kudüs'ü birleştirme" yaftası altında attığı ilk adımlar, aslında, bu kentin ilhakı ve Yahudileştirilmesi çabalarından başka bir şey değildir. Ancak bu girişimler hem İsrail'in içinde hem de dış ülkelerde tepkilere ve karşı koymalara yol açmıştır. Ağlama Duvarı'nın hemen önündeki tarihi Mağribi mahallesi, duvar önünde tapınacaklara ve turistlerin otomobillerine park yeri açma sözde nedeniyle yıktırılmıştır. Kentin eski görünümü hızla değişmekle kalmıyor, tarihten gelen birikimle yerleşmiş haklar ardı ardına ve saygısızca çiğnenmiştir.
Kudüs'ü işgal eder etmez Ağlama Duvarı'nın yanındaki Faslılar (Mağribi) mahallesini yerle bir edip Yahudi alanı haline getirerek genişlemeyi hâlen sürdüren İsraillilere nispetle Osmanlı, Mescid-i Aksa'nın bir parçası olan Ağlama Duvarı'nı mülkü İslam Vakfı'na ait kalmak şartı ve Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanıyla Yahudi cemaatinin ibadetine açmıştır. Bu ferman hâlen, Vakıf'ta muhafaza edilmektedir. Ancak ne var ki bu gerçek pek bilinmez.
Kaynak: 1
Yorumlar
Bu duvarın olayını hep merak etmişimdir
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız