Bilgiden uzak fikirler yürütüldü, bunun sonucunda da depremlerle ilgili pek çok mit ve hikaye oluştu. Ancak, mit de olsalar bazıları ufak bir gerçek payı taşıyordu. İlk insanlar yerin sallanmasına, aşina oldukları hayvanlara benzeyen çok büyük canavarların hareketlerinin yol açtığını sanıyorlardı. Dünyanın yuvarlak olduğunu bilmediklerinden, üstünde yaşadıkları yerin altında, dünyaya alttan destek veren bir şeyin, ya da bir kişinin olduğunu düşünüyorlardı.
Hindu mitolojisine göre, yerin altında 8 tane fil bulunuyordu; bu fillerden biri yorulduğu zaman başını eğip sallıyor, böylece deprem oluyordu. Moğol lamalarına göre de bu doğa üstü yaratık, dünyayı sırtında taşıyan ve belli aralıklarla seyiren büyük bir kurbağaydı. Diğer kültürlere göre de dünya sonsuz bir denizin üzerinde duruyordu... Örneğin, Japonlar yüzen bir ejderhanın yeryüzünü yüzdürdüğüne inanıyorlardı. Sonraki inanışa göre bu yılan, arada bir zıplayan büyük bir yayın balığına döndü. Depremi oluşturan artık bir yayın balığıydı.
Zaman geçtikçe insanlar, mitlerdeki hayvanlardan vazgeçtiler ve depremleri "tanrılar"a yorumladılar. Endonezya adalarının yerlileri, dünyayı taşıyan şeytanın belli kurbanlar verilmediği zaman sinirlendiğini ve dünyayı sarstığını sanıyorlardı. Eski Peru kabilelerinden biri olan Mainaslar da, tanrılarının, nüfusu saymak için dünyaya geldiğinde adımları ile dünyayı sarstıklarını düşünüyorlardı. Tanrının işi böylece hem kısalıyor, hem de kolaylaşıyordu. Yerliler bu sarsıntıları hisseder hissetmez evlerinden dışarı çıkarak "Ben buradayım, ben buradayım" demeyi adet edinmişlerdi. Bu inanış sayesinde, evlerden dışarı çıkanların çoğu ölümden kurtulmuş oluyorlardı.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız