- Efsane kraliçe Kleopatra aslında Mısırlı değildir.
Mısır denilince şüphesiz aklımıza gelen ilk figürlerden bir tanesi efsane kraliçe VII. Kleopatra’dır ancak kaderin bir cilvesi olsa gerek kendisi İskenderiye’de doğmuş olmasına rağmen bir Mısırlı değildir. Kleopatra, Büyük İskender Mısır’ı fethettiği dönemde orada bulunmuş büyük komutan I. Ptolemy’nin Yunan- Makedon soyundan gelmektedir. Ptolemaios Hanedanı milattan önce 323- 30 yılları arasında Mısır’ı yönetmiş ve Yunan köklerine sadık kalmıştır. Hatta bu hanedana mensup olup da Mısır dilini konuşan ilk kişilerden bir tanesi Kleopatra’dır.
- Tarihin bilinen ilk barış anlaşması burada imzalanmıştır.
Milattan önce 11. yüzyıldan beri Mısır ve Hitit İmparatorluğu arasında günümüz Suriye topraklarını ele geçirmek için süren 200 yıllık bir mücadele vardır. Milattan önce 1274 yılında yaşanan Kadeş Savaşı bu mücadelenin en kanlı muharebelerinden biridir. Ne yaparsa yapsın bir tarafın galip gelemediği bu mücadeleden en sonunda bıkan II. Ramses ile III. Hattuşi, milattan önce 1259 yılında Kadeş Anlaşmasını yani dünyanın ilk barış anlaşmasını imzaladılar. Bugün kanın gövdeyi götürdüğü toprakların aslında barışla binlerce yıl önce tanışmış olması ne kadar da ironik.
- Tarihin ilk masa oyunlarını Mısırlılar oynuyordu.
Tavla ve satranç gibi oyunların bile öncesinden bahsediyoruz. Mısırlıların bugünün Monopoly gibi oyunlarına benzeyen masa oyunlarını milattan önce 3500’li yıllarda oynuyorlardı. Mehen, Köpekler ve Çakallar gibi oyunların yanında Kraliçe Nefertiti’nin de oynadığı Senet isimli bir oyun en popüler olanıydı. Günümüze kadar gelen kalıntılardan anladığımız kadarıyla boyanmış 30 kareli bir tahta üzerinde zarlarla ve çubuklarla oynanan bu oyunda bir dizi taş hareket ettiriliyordu. Malzemelerin maddesi dışında bu oyun baya baya bugünün masa oyunlarının aynısıdır.
- Antik Mısır döneminde kadın hakları düşündüğümüzden çok daha gelişmiş durumdaydı.
Bu hakları ufak bir karşılaştırma yaparak görmek mümkün. Örneğin Antik Yunan dünyasında kadınlar erkeklerinin malı olarak kabul edilirlerdi ve herhangi bir hakları yoktu. Antik Mısır’da ise evlilik sözleşmesi vardı ve kadın boşanma hakkına sahipti. O dönemde kadınlar genelde evden çalışırdı ama erkeklerle aynı işi yapanlara aynı ücret verilirdi. Dahası kadınlar mülk alım satımı yapabilir, vasiyet bırakabilir, jüri olabilir ve yasal sözleşmelere imza atabilirlerdi. Bu hakları Avrupalı kadınlar bile birkaç yüzyıl önce zor elde edebilmişlerdir.
- Piramitleri yapanların köleler olduğunu düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz.
Hayır uzaylılar da yapmadı. Bugün bile hayranlıkla izlediğimiz Mısır piramitlerini yapan, işinin ustası olan inşaat işçileriydi. Bu işçiler işinin ehli insanlar oldukları ve başarılı zanaatçılar olarak kabul edildikleri için bugün bizim asgari ücretlerden bile daha iyi ücretler alıyorlardı. Hatta bu ekiplerin Menkaure Sarhoşları, Khufu’nun Dostları gibi kendi aralarında kullandıkları isimleri vardı. Piramitleri kölelerin yaptığı hikayesini milattan önce 5. yüzyılda Yunan tarihçi Heredot yaratmıştır.
Evet, Antik Mısır’da köleler vardı ancak sayıları düşündüğümüz kadar çok değildi. İşçiler ve hizmetçiler ücretli çalışanlardı. Hatta bu konuda ilginç bir detay var. Milattan önce 12. yüzyılda Firavun III. Ramses için çalışan işçiler söz verilen tahıl ödemelerini alamayınca grev yapmışlardır. Hayır hiçbiri işinden atılmadı, öldürülmedi ya da kırbaçlanmadı. Grev işe yaradı ve söz verilen ödemeleri aldılar.
- Firavunlar heykellerdeki gibi sıska değillerdi.
Bugün Antik Mısır dönemini anlatan, sonradan ya da o dönem yapılmış eserlere baktığımızda firavunların ve kraliçelerin ya çok sıska ya da oldukça atletik olduklarını görürüz. Ancak bir düşünün, koca Mısır’a hükmeden bu insanlar yiyip içip keyiflerine bakmış olamazlar mı? Elbette öyleydi. Bira, şarap, ekmek ve bal ile beslenen bu yöneticiler bırakın zayıf olmayı neredeyse obezlik derecesinde şişmandı ve çoğu şeker hastasıydı. Milattan önce 15. yüzyılda yaşamış Kraliçe Hatşepsut’un mumyası incelendiği zaman çok şişman olduğu, şeker hastalığına sahip olduğu ve bozuk sağlığı yüzünden neredeyse tamam saçsız olduğu görülmüştür.
- Tutankamon’un ölüm nedeni oldukça ilginç olabilir.
Antik Mısır tarihine çocuk firavun olarak geçen Tutankamon’un hayatı hakkında bazı detaylar biliyoruz ancak ölümü biraz şüpheli. Mumyasına bakıldığı zaman göğüs kafesi olmadığı görülüyor. Bazı dönem tasvirlerinde Tutankamon, bir su aygırı avlamaya çalışırken görülüyor. Bu iki bulguyu bir arada değerlendiren uzmanlar çocuk firavunun av sırasında vahşi hayvanın saldırısına uğrayarak bir su aygırı ısırığı nedeniyle ölmüş olabileceğini düşünüyorlar.
Tutankamon’un bir su aygırı ısırığı nedeniyle ölmüş olması mümkün çünkü Mısırlıların hayvanlarla iç içe yaşadıkları biliniyor ve hatta ilk evcil hayvan sahibi olan medeniyetin onlar olduğu düşünülüyor. Kedilerin Antik Mısır’da kutsal kabul edildikleri zaten bilinen bir gerçek. Bunun yanı sıra Mısırlılar şahin, köpek, aslan ve babun gibi bazı vahşi canlıları da evcil hayvan olarak besliyorlardı. Dahası bazı maymunların eğitilerek farklı amaçlarla kullanıldığına dair bulgular var.
- Mısır’a neden Mısır diyoruz hiç düşündünüz mü?
Mısır’ın resmi Arapça adı Cumhûriyyetü Mısr el-Arabiyye’dir. Yani Mısırlılar kendi ülkelerine Mısr diyor ve bu da bizim dilimize biraz değişerek bu şekilde geçiyor. İngilizce Egypt adı ise Mısır’ın Müslüman olmadan önceki dönemine dayanıyor. Bu dönemde Yunanlılar bu bölgeye Aigyptos diyorlardı. Bu isim zamanla Egypt’a dönüşmüştür. Bitki olan mısıra mısır dememizin nedeni ise 17. yüzyılda mısırın İstanbul’a Mısır üzerinden gelmesi ve Mısır buğdayı, Mısır darısı gibi isimlerle anılmasıdır. Zaman içerisinde kısaltılmış ve mısır diye anılır olmuştur.
Kaynak: 1
Yorumlar
İçlerinden bildiğiniz var mıydı?
Bugün var olan pek çok medeniyetten daha medeniymiş
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız