İstanbul’un gizemli sütunları, şehrin tarihi ve kültürel dokusunu geçmişin karanlık dönemlerinden günümüze yansıtan anıtlardır. Bu sütunlar hakkında efsanelerdir yüzyılları aşıp günümüze ulaşmayı başarır.
Efsaneye göre Ayasofya’nın inşaatı sırasında genç bir kız koskocaman bir sütunu sırtlanır ve Ayasofya’ya doğru yola çıkar. Yolda karşısına bir cin çıkar ve kıza sütunu nereye götürdüğünü sorar. Genç kız da cevap olarak “Ayasofya diye bir kilise yapıldığını duydum. Çorbada benim de tuzum bulunsun diye ben de yüklendim bu taşı oraya götürüyorum.” der. Cin kıza geç kaldığını, kilisenin çoktan bittiğini söyler. “Sen o sütunu aldığın yere geri bırak.” der.
Genç kız bu duruma çok üzülür. Sütunu aldığı yere geri götürür ve dik şekilde bırakır. Fakat bir süre sonra kızın içerisine bir kurt düşer. Cinin kendisine Ayasofya’nın bittiğini söylediğini ama gözüyle görmediğini fark eder ve yola koyulur. Ayasofya’ya vardığında inşaatın bitmediğini görür. Kız cinin onu kandırdığını anlayınca sütunu almak için geri döner. Ama her ne yaptıysa sütunu yerinden kıpırdatamaz. O zaman anlar ki cine kanıp sütunu yere bıraktığı için tılsımlı gücü kaybolur. Taş da o günden bugüne orada kalır.
Fatih’te, Kıztaşı Caddesi’nde bulunan Kıztaşı, “Markianos Sütunu” olarak da bilinir. Bizans döneminde İmparator Markianos (450-457) adına, Vali Tatiatus tarafından dikilmiştir. Üzerindeki başlıkla birlikte toplam 17 m yüksekliğe sahiptir. Üç basamaklı bir tabanın üzerindeki kaidenin kuzey yüzünde iki Zafer Tanrıçası figürü, çember içinde bulunan altı kollu bir haçı taşımaktadır. Sütunun Osmanlı dönemindeki “Kıztaşı” adı işte bu Zafer Tanrıçası kabartmalarından gelmektedir.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız