Hıristiyanlığın bu temel doktrini, yüzyıllar boyunca, kaçınılmaz bir biçimde günahkar olarak doğan insanı, yaşadığı süre içerisinde günahlarından arınmak üzere, iyi olmaya, hiçbir canlıyı öldürmemeye, günahının kefaretini ödemeye ve "temizlik erdemi" ne sahip olmaya zorladı.
"Temiz olmak" meselesi de düşünsel kökenini "Havva-Yılan-Kadın" üçlüsünde buldu. Hepsi de erkek olan kilise babaları, hikâye yazarları, din tarihçileri ve sanatçılar yüzyıllarca bu konuyu araştırdılar, işlediler ve insanoğlunun başına gelen felaketlerden fettan yılanı/kadını sorumlu tuttular.
Ataerkil dinlere göre, Havva'nın dişi doğasının temel öğesi şeytansı cinsellikti. Bu duruma karşın saflık, çilecilik ve akılcılık gibi erdemler de erkek doğasının özellikleriydi. İşte bu yüzden, Katolik Kilisesi'nde hem din adamları hem de sıradan insanlar için bekaret, en yüce erdem olup çıktı. Kilise babalarına göre erkek, şehvetini kontrol edecek güce sahipti ve bakir kalarak bunu başarabilirdi. Oysa fettan kadın, doğasına her zaman yenik düşer, erdeme erişemezdi. Kimi doktriner Hıristiyanlara göre yılan, aslında Havva ile cinsel ilişki kurmak istemişti.
Yine kimileri de Havva'nın elmayı yiyerek yılanla zaten sembolik bir cinsel ilişkiye girdiğini, bu yüzden şehvetinin kabardığını ve dayanamayarak Adem'i yoldan çıkardığını savundular. Yani Havva, en çok elde etmek istediği şeye, "fallus" a, ona çok benzeyen yılanla ve yılanda erişmişti. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam işte bu yüzden, "baştan çıkarıcı, şehvetine yenik düşen ve insanı ölümlü kılan kadın" kavramını yarattılar ve onu erkekten aşağı bir varlık olarak benimsediler.
Yorumlar
Yılana çok fazla anlam yüklenmiş
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız