Eski zamanlarda şimdiki Abant Gölü’nün olduğu yerde kilisede görevli papazlar yaşar. Papazlar kutsal öküzleriyle birlikte yaşar. Kutsal öküz, koskocaman alana yayılan tarlayı zorlanmadan tek başına sürer ve köylüleri besler. Bu yüzden köy halkı da öküzün üzerine titrer, geçimlerini sağlayan öküze ve papazlara minnet duyarlar.
Kutsal öküzün sihirli olduğuna inanılan bir boyunluğu ve sabanı vardır. Öküzün bunlarla daha güçlü ve bereketli olduğuna inanılır.
Uzun yıllar kutsal öküz ve papazlar tarlayı ekerek köy halkını besler. Günlerden bir gün kutsal öküz tarlayı sürerken yere yığılır. Papazlar her ne yaptılarsa öküze çare bulamaz. Kısa süre içinde öküz ölür. Herkes büyük bir üzüntüye ve paniğe kapılır. Öküz olmadan tarla sürülemez, tarla sürülemedikçe zamanla tarlayı otlar kaplar, tarla bakımsızlaşır. Başka yiyecek üretimi ve ihtimali olmayan halk kıtlık ve açlıkla boğuşmaya başlar.
Kilisede kalan son meyze, sebze ve tahıla açlığın etkisiyle köy halkı saldırır. Tam da bu esnada tarlanın olduğu yerde bir gürültü ve toz bulutu eşliğinde koskocaman delik açılır. Deliğin içinden etrafa ateş püskürtür.
Papazlar bu durumu ilahi bir işaret olarak değerlendirirler. Tüm gün beyin fırtınası yaparlar ve ilahi işareti nasıl değerlendireceklerini düşünürler. Sonra kutsal öküzün sihirli boyunluk ve sabanının işe yarayabileceğine karar verirler. Akşam hava kararınca papazlar tarlaya giderler. Papazlardan biri kutsal öküzün boyunluk ve sabanını ateş püsküren deliğe fırlatır. Ardından gökyüzü aydınlanır, güneş doğar ve etrafta hayvan sesleri ve çiçek kokuları duyulur.
Delikten ateş yerine su fışkırmaya başlar. Bu sayede Abant Gölü oluşmuş olur.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız