O zaman, gemiyi terk ederler ve tanrılar için bir ziyafet sofrası hazırlarlar. Bu, aynı zamanda Ea'nın, ateşler püsküren Enlil'e sadakatsizliğini açıklaması için bir fırsattır; tanrılara yemek verebilmek için insanların var olması gerekir. Akadlardan kalan bir başka metin, Atrahasis'in (Sonsuz Derecede Bilge) şiiridir. Her ne kadar parça parça olsa da, öncekine çok benzer ve burada Enlil'in öfkesinin nedenini de öğreniriz; insanların çıkardıkları gürültü yüzünden uykusu bölünmüştür.
Yine günümüze dek parçalar halinde gelen bir Sümer metni, bizi, rahip-kral Ziuzudra (Uzun Zaman Yaşayan) ile tanıştırır. Burada da altı gün yedi gece süren korkunç bir fırtına ve sonunda güneş tanrının dünyayı aydınlatması anlatılır; güneş tanrının önüne çıkan kral da ona bir koç ve boğa kurban ederek saygısını sunar. Bu hikâyelerin hepsindeki en önemli ortak nokta, kahramanların her birinin ölümsüzlüğe ulaşmaları yani tanrılaştırılmalarıdır. Peki... Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kuran bu metinlerden etkilenmişler, Tufan ve Nuh'la ilgili anlatımlarını “Verimli Hilal”de yaygın olan bu efsanelere mi dayandırmışlardır? Bir efsanenin kökenini daha eski bir yazılı metne bağlamak, aslında pek de güvenilir bir yöntem kabul edilmeyebilir. Çünkü bu, kökeni zaman içinde kaybolmuş sözlü geleneği yok saymak anlamına gelir.
Örneğin İncil'deki hikâyenin örgüsünün, bazı coğrafi ve sayısal ayrıntıların, diğer Yakın Doğu metinlerindekilere yakın olduğunu söylemek yanlı olmaz. Burada da Tanrı, dünyayı yok etmeye karar verir sadece Nuh'a bir gemi yapmasını -bu geminin nasıl yapılacağı ve diğer bilgiler gayet ayrıntılı bir şekilde verilmiştir- ve içine ailesini ve her türden hayvandan bir çift koymasını söyleyerek onu bu tufandan kurtaracağını belirtir. Sonunda Tufan, dünyayı alt üst ettiğinde Nuh ve yanındakiler, bindikleri gemi sayesinde fırtınalar ve kabaran sularda hayatta kalmayı başarırlar ve gemi bir dağa oturur.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız