Osmanlı’da hepimizin bildiği gibi yaşam usulü haremlik selamlıktı. Sarayın haremine alınan genç ve güzel kadınlar uzun süren bir eğitimden geçmeden önce vücudunda ve aklında bir eksiklik olup olmadığıyla ilgili bir sınavdan geçiyordu. Kusurlu kadınlar hareme kabul edilmiyordu. Ayrıca eğitime kapalı, öğrenemeyen kadınlar da köle pazarlarında satılıyordu. Bu nedenle cariyelerin bu eğitime ayak uydurması çok önemliydi.
Bu eğitimde en başta saray adabı öğretilirdi. Nerede ne yapması ve yapmaması gerektiğini çok iyi öğrenmesi beklenirdi. Nasıl giyinmeli, padişahın karşısında nasıl davranmalı, nasıl yemek yemeli, sokakta nasıl yürümeli ve tüm bunların yanında alaturka ve alafranga müzik eğitimi, Türk-İslam gelenek görenekleri eğitimi veriliyordu. Bunlar gibi çeşit çeşit eğitimden geçiyorlardı. Elbette bu eğitimlerin sınıf sistemine benzeyen, gitgide yükselen rütbeleri vardı. Önce “acemi” olarak anılan kadınlar belli bir seviyeye geldikten sonra “cariye” unvanını alıyorlardı. Ardından “şagird”, “usta” ve son rütbe olarak da “gedikli cariye” unvanlarını alıyorlardı.
Şagird olan kadınlar artık özel ustalardan musiki eğitimi alabiliyorlar anlamına geliyordu. Hem dans hem de enstrüman eğitimi alan kadınlardan bu işe en yatkın olanları ile “Harem Saz Takımı” kurulurdu. Getirilen hocalar arasında neyzenler, tanburiler, besteciler, saz üstatları, sözlü eser ustaları vardı. Bu nedenle cariyeler müzik anlamında sıkı ve oldukça iyi bir eğitimden geçebiliyorlardı. Aralarından çok yatkın olanlarıysa zamanla eğitim verecek pozisyona yükseliyordu.
Yıldırım Beyazıt ile saraya giren kadın orkestrası fikri, Abdülmecit’e kadar varlığını koruyor. Fakat Abdülmecit zamanında kadınlardan oluşan orkestra, batılı anlamda bir bandoya dönüşüyor. II. Mahmud zamanında ise sultan kızları ve cariyeler piyano ile tanıştı. Müzik okullarının başına bir İtalyan hocayı, Donizetti’yi getirdiler. Böylelikle geleneksel musiki yerini batılı bir yapıya bırakıyor. 19. yüzyıla gelindiğinde ise cariyelere bale hocaları getirtilerek bale dersleri veriliyor ve çeşitli gösterileri yapılıyordu.
Bir diğer adı Saray Bandosu olan topluluğu, şef Tambur Majör adlı bir kadın tarafından yönetilirdi. Kızlar Bandosunun ön kısmında flüt, klarnet ve boru takımları, 2. sırada trompetler, davul ve ziller ile padişaha belli aralıklarda konser verirlerdi. Bu konserler zaman içerisinde zenginleştirildi. Kimisine opera parçalar eklenirken kimisine de bale danslar eklenerek görsel şölen yaratıldı. Tabii yalnızca baleyle sınırlı kalınmadı tahmin edersiniz ki. Çeşitli Avrupa danslarını öğrenen kızlar hünerlerini sergilerlerdi zaman zaman.
Bu orkestranın bir diğer göze çarpan özelliği ise kadınların görüntüleri olsa gerek. Bu orkestradaki kadınların saçları kısacık kesiliyor, fes takmaları mecbur kılınıyordu. Kadifeden ama işçilikli bir pantolon ve ceket giyiyorlardı. Kadınlar burada görünür oluyorduysa da kadınsı kimlikleri örtülüyordu, erkekleştiriliyorlardı. Çünkü aslında musiki icra etmek erkek işiydi, kadınların sonradan entegre olduğu bir şeydi. Yine de bunu bir başarı hikâyesi olarak addetmek gerekir. Aynı Osmanlı Kadın Hareketi gibi, yoktan var olan, baskılara ve yıldırmalara rağmen oluşan bu bando önemli bir yere oturuyor tarihte.
Yorumlar
İlk defa duydum, çok ilginç bir hikaye
Ben de ilk defa duydum
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız