Kuzey Atlantik Okyanusu’nun ortasında ilerlediğinizde, İskoçya, Norveç ve İzlanda arasındaki mavi boşlukta, karşınıza beklenmedik bir adalar ülkesi çıkıyor: Faroe Adaları! Rengarenk evleri, çimden çatıları ve kendine has coğrafyası ile bu sisli adayı beraber keşfedelim!
Günümüzde Danimarka Krallığı’na bağlı olan Faroe Adaları, Avrupa’nın kuzey ülkelerine yakın olmasına rağmen belki de bir ada ülkesi olması nedeniyle kendine has kültürünü korumayı başarmış nadir coğrafyalardan birisi. Kuzey Atlantik’in ortasında, keskin dağları ve okyanusa dökülen şelaleleri nedeniyle Faroe Adaları çoğu zaman sisli olsa da küçük şehirleri ve köyleri ile masal diyarlarını andırıyor. Özellikle adanın kendine has çim çatılı ve rengarenk evleri, bu ada ülkesinin en belirgin özelliği.
18 adadan oluşan Faroe Adaları, sadece 1.400 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip olmasının yanında 50.000 kişilik nüfusuyla “kaçıp yepyeni bir hayat kurayım” diyenlerin hayallerini süslüyor. Aynı zamanda ülkenin resmi dili Danca ve Faroece’dir. Bir bakıma, gerçek bir ada ülkesi olmanın tüm özelliklerine sahip; uzak, içe dönük ve korunaklı. Son yıllarda turizm alanında dikkat çekiyor olsa da uzaklığı ve soğuk iklimi nedeniyle izole yaşamını sürdürmeyi başarıyor.
Adanın kökenleri ise MS 300 yılına kadar dayanıyor. İskandinav kültürüne dair izler bulunan adada sonraki yüzyıllarda İrlandalı keşişlerin ve Vikinglerin yaşadığına dair kalıntılar bulunuyor. Özellikle İzlanda’nın keşfinden sonra bölgeye hakim olan Vikinglerin, uzak denizleri keşfetme arzusunun bu adalara ulaşmalarındaki neden olduğu düşünülüyor. Ancak ilginç olan adada yaşayan insanların ve birçok kültürel izin, diğer İskandinav ülkelerinden farklılıklar taşımasıdır. Resmi tarihi de bu adaların 1035 ile 1814 tarihleri arasında Norveç Krallığı’na bağlı olduğu, bu tarihten sonra da Danimarka Krallığı’na devredildiği görülüyor.
Adanın isminin, bölgenin simgesi haline gelen “koyunlardan” geldiği düşünülüyor. Günümüzde bile koyunlara saygı duyan yerli halk, evlerin çatılarından yollara, dağlardan kasabaların içlerine kadar bu hayvanların özgürce dolaşmasına izin verir. Bir bakıma, koyun yetiştiriciliğinin önemli olduğu Faroe Adalarında, bu hayvanlarla paylaşılan ortak bir yaşam söz konusudur. Ekonomilerinin önemli bir kısmını ise koyun yünlerinden elde edilen gelir oluşturur. Elbette bu durum, koyunlarla ilgili birçok efsanenin, masal ve yerel şarkıların ada kültüründe yer almasında etkilidir.
Adanın sisli havasına gelecek olursak; ülkenin okyanus ortasında olması ve iklimi nedeniyle ister kış ya da yaz ayları, isterse gündüz saatleri olsun adanın geneline hakim bir sis vardır. Bu durum, adaya turistik ziyarette bulunanlar için önemli bir ayrıntıdır. Çünkü adanın her yerinde dolaşan koyunlar ve yoğun sis nedeniyle araçla seyahat ederken çok dikkat etmek gerekiyor. Hatta gün içerisinde bile araç farlarının açık olması tavsiye ediliyor.
Öte yanda adanın simgesi olan çim çatılı evler de sadece güzel göründüğü için kullanılmıyor. Neredeyse bin yıldan daha uzun süredir evlerin çatılarının çimden yapıldığı biliniyor. Bunun en önemli nedeni adaların sürekli yağış alması ve soğuk olmasıdır. Normal bir yılda, 300 gün yağışlı geçiyor; yani yağışsız ve güneşli bir güne denk gelmek özellikle kış aylarında çok zor.
Böyle olunca da çimden yapılan çatılar, güçlü yağmurlara ve soğuklara karşı en doğal, sağlıklı korumayı sağlarken aynı zamanda iyi bir yalıtım malzemesi görevi görüyor. İlginç bir detaysa çatılardaki çimlerin uzadıkları zaman insanlar tarafından değil, ülkenin simgesi koyun, keçi gibi hayvanlar tarafından biçilmesidir. Yani neredeyse her eve ait koyunlar, uzayan çimleri yemeleri için çatıya çıkarılır ve bu doğal süreç herkesi memnun edecek şekilde ilerler.
Ama Faroe Adalarının en özel yanı; ülkedeki eğitimin, su ve elektrik ihtiyaçlarının tümüyle ücretsiz olmasıdır. Halkın tamamının okuma yazma bildiği Faroe Adalarındaki eğitim sistemi ise birçok Avrupa ülkesine oranla çok daha gelişmiş durumdadır. Bununla birlikte gelir düzeyinin oldukça yüksek olduğu Faroe’de devlet başkanının telefon numarası, halkın ulaşabileceği her rehberde yer alır. Bu durum, ülkedeki yaşam tarzının bir yansımasıdır aslında… Sadece dünyanın en güvenli ülkelerinden birisi olmakla kalmaz aynı zamanda halkın mutluluk oranı da oldukça yüksektir. Dünyanın en küçük hapishanesinin bu adada olması ve doluluk oranının çok düşük olması ise adanın yaşamına dair önemli ipuçları veriyor bizlere.
Ülkenin, günümüz için biraz fazla “iyi görünen” bu özelliklerinin arkasında ise popüler kültürden uzak kalması gösterilebilir. Sadece iki fastfood restoranının olduğu Faroe Adalarının mutfak kültürü doğallığını ve yerelliğini koruyor. Tabi ki kuzeye has balıkçılık da yine bu ada ülkesinin en önemli yemek kültüründen birisi. Hiçbir zincir restoran zincirinin yer almadığı adada, çocukların özgürce dolaşmasına izin veriliyor ve yaşam süresi açısından oldukça iyi bir durumdalar. Ülkede sadece 3 trafik lambasının olması; 70.000 koyun ve 500.000 martının insanlarla iç içe yaşaması ise kulağa “fantastik” geliyor.
Kendilerini Danimarkalı olarak görmeyen, Kuzey Avrupa ülkelerinden farklı bir dil ve kültür geçmişine sahip olan Faroeliler, bağımsızlık kazanmak için uzun süredir mücadele ediyor. Kendilerine has kültürleri ve muhteşem kentleri ile Faroe Adalarının kuzeyin sisli cenneti olduğunu söylemek abartı sayılmaz. Sadece coğrafyasıyla değil ekonomiden gündelik yaşam standardına kadar gerçek bir ütopya gibi…
Kaynak: 1
Yorumlar
Gerçekten cennet gibi bir ada!
Evler çok güzelmiş
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız