Sagalassos Antik Kenti, antik dönemde Pisidia olarak bilinen bölgede yer almaktadır. Dağlık bir alanın bitişiğinde yer alan kentte ilk yerleşim izleri günümüzden 12.000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Sagalassos Antik Kenti, orijinal yapı taşlarının neredeyse tamamının bulunabildiği anıtsal yapıları ile son derece iyi korunmuş durumdadır. Diğer yandan, kentin planı, üzerinde kurulmuş olduğu teraslı yapı düşünüldüğünde oldukça çarpıcıdır ve bu yapı ile uyumlu ve etkileyici bir anıtsal merkez yaratılmıştır. Ayrıca, en az bin yıllık seramik üretimi ile Sagalassos antik dönemlerdeki en uzun seramik üretimi merkezi olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne önerilmektedir.
aldığı bol yağışla birlikte eriyen karlar, bu dağ sırasının geçirimli kireçtaşının içlerine sızar. Antik kent ve Ağlasun Vadisi seviyesinde içeri sızan bu su, suya dayanıklı kalın kil birikintilerine ulaşır ve böylece düzinelerce pınar oluşturur. Bu pınarlardan biri olan Ağlasun Çayı’nı besleyen Aksu Nehri’nin (antik adıyla Kestros) ana kolu, Helenistik Dönemden beri Sagalassos bölgesinin doğu sınırını oluşturmaktadır. Günümüzde kentin arkasında yer alan çıplak dağlar polen analizlerine göre MS 7. yüzyıla kadar meşe, sedir ve çam ağaçlarıyla kaplıydı. Bu yamaçlar, kente kereste ticareti ve Kestros Nehri’nin güney kıyısında taşımacılık sağlamış olmalıdır.
Sagalassos ismi büyük olasılıkla Luwice kökenlidir. MÖ 14. yüzyılın ortalarında bir Hitit kraliyet mektubunda Salawassa’nın Luwi dağ kalesi olarak bahsedilir. Ancak Tunç Çağına ait birkaç çanak çömlek parçası dışında bu dönemde bilinen bir yerleşmeyle ilgili herhangi bir bilgi yoktur. Kentin batı kısmında yapılan yoğun yüzey araştırmaları sırasında o döneme ait kap parçaları toplansa da (yüzey malzemesi) 2011 yılında Sagalasssos’un en erken in situ malzemesi doğu banliyöde bir terasta –olasılıkla tarım için kullanılan- bulunmuştur ve bu malzemeler 5. yüzyıla ait çanak çömlek parçalarından oluşur. MÖ 5. yüzyıldan 2. yüzyılın sonlarına kadar Sagalassos’un MÖ geç 3. yüzyıl kent surları içindeki yaklaşık 13 hektardan beş kat daha büyük olan alana başka bir yerleşme kurulmuştur.
Bu plato üzerine kurulan büyük yerleşme Düzen Tepe olarak adlandırılır ve Sagalassos’un sadece 1,8 km güneybatısında yer alır. Düzen Tepe’de dik yamaçlarla, Zencirli Tepe (1784 m) üzerindeki akropolisi de ayrıca kuşatan etkileyici fakat eski bir çevre duvarı ile korunmuştur. Şaşırtıcı bir şekilde her iki yerleşme de geçimini yoğun, hâlihazırda küçük tarımcı yerleşme örüntülerine sahip Ağlasun Vadisi’nden sağlar. Bu durum, daha küçük olan Sagalassos’taki genç erkeklerin geçimlerini sağlaması için Pers ordusunda paralı asker olarak hizmet etmesine sebep olmuş olabilir.
İmparatorluk Hamamları, Augustus dönemine ait içi doldurulmuş Eski Hamamların üzerine inşa edilmiştir. Bu yeni kompleksin üzerine inşa edilmiş genişletilmiş yapay teras olasılıkla MS 165 yılında tamamlanmıştır. Aynı şekilde, 9000 kişilik yeni bir tiyatro yapısı, öncülünün üzerine inşa edilmiş ve büyük olasılıkla Marcus Aurelius döneminde (MS 161-180) açılmıştır. Ancak, kentin aşırı harcamaları yüzünden oditoryumun üst kısmı ve sahne yapısının ikinci katı asla tamamlanamamıştır. Hadrianus ve halefleri Antoninus Pius ve Marcus Aurelius, Sagalassos’un refahını artırmakla sorumluydu.
Kendilerini ve eşlerini temsil eden yaklaşık beş metre yükseklikteki akrolit heykelleri yeni hamam kompleksinin mermer odasına yerleştirilmiştir. Bu mekân, genellikle kentin görkemli geçmişini anlatan heykel teşhiri ve diğer süslemeleriyle yüksek oranda sembolik bir karaktere sahiptir.
MS 602-620 yıllarında yıkıcı bir depremle kentin büyük bir kısmı yok olmuş, fakat 7. yüzyıl boyunca dağınık bir şekilde yaşamını sürdürmüştür. Yüzyılın ortalarında muhtemelen Arap işgallerine karşı inşa edilmiş iki kuleli duvar ve bir zamanlar Pisidia imparator kültüne ev sahipliği yapan dağlık burun ve Sütunlu Cadde’nin güney ucu kapatılmıştır.
Yerleşme 13.yüzyılın başlarında terk edilmiştir.
Kaynak: http://www.antiktarih.com/2018/06/05/sagalassos-antik-kenti/
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız