Yetenek dediğimiz zaman çoğumuzun aklına bir sanat dalını icra edebiliyor olmak örneğin iyi şarkı söyleyebilmek, resim çizebilmek ya da dans edebilmek gibi pratikler gelir. Ayrıca herhangi bir alanda başarılı olmanın kalıtsal bir yetenek mi yoksa üzerinde çok çalışılarak elde edilen bir meziyet mi olduğu da sıkça tartışılır. Fakat yetenek yalnızca sanatsal aktiviteler ile sınırlı olabilecek bir durum değil. Matematiksel zeka, bilimsel algı ve evrenin kendisini anlamlandırmaya çalışmak da aslında beceri ister. Dolayısıyla yetenek dediğimiz kavram oldukça geniş bir yelpazede değerlendirmemiz gereken bir yeterlilik olarak söylenebilir. Peki kalıtsal mıdır?
Yeteneğin kalıtsal olup olmadığına ilişkin net bir yanıt aramak aslında çok da mantıklı olmayacaktır. Çünkü yeteneğin özü insanı bir şeyi olabildiğince iyi derecede yapmaya iten güçten kaynaklanır. Böyle bir güç ise alışkanlığa, ciddi tekrara ya da doğuştan gelen bir kabiliyete dayalı olabilir. Ancak gerçek şu ki yetenek hiçbir zaman tek başına işe yaramaz.
Örneğin yüzmeye yatkın olan daha doğrusu bu konuda yetenekli olan bir çocuğu ele alalım. Fakat ne var ki bu çocuk hayatı boyunca deniz ya da havuz görmemiş ve bu yüzden de yüzmeye merak salmamış. Yani karşısına bu sporu deneyimleyeceği bir fırsat dahi çıkmamış. Aslında böyle bir imkan bulsa belki yeteneğini keşfedecek ve kendini bu alanda geliştirecek fakat biçimlendirdiği yaşam içerisinde hiçbir zaman böyle bir deneyim yaşayamamış. Peki farkına varılmayan yetenek bu noktada ne işe yarayabilir?
Şimdi ise örneğin müziğe merak salan bir çocuğu düşünelim. Bu çocuk bir enstrüman çalmak istiyor veya şarkı söylemeyi arzuluyor olabilir. Ancak bu çocuğun müzik kulağı da güzel bir sesi de yok. Fakat müzisyen olmak için güçlü bir arzuya sahip. Bu arzusu ise onu daha fazla çalışmaya, pratik yapmaya ve egzersizleri bir alışkanlık olarak benimsemeye itmiş olsun. Çok genç yaştan itibaren böylesine bir çaba içerisinde olan bir çocuğun yetişkin döneminde iyi bir müzisyene dönüşmesi "salt yetenek" olarak kabul edilebilir mi? Pek sanmıyoruz.
Bir şeyi yapmaya doğuştan yatkın veya kalıtsal olarak yetenekli olabilirsiniz. Ancak arzuladığınız şeyi yapabilmek için gerekli olan yatkınlıktan yoksun da doğabilirsiniz. Her iki durum da sizin elinizde olmayacaktır. Ancak yaşadığınız süre boyunca kararlarınız, seçimleriniz ve arzularınız neyi yapmak istediğiniz noktasında biçimlenir ve dönüşerek karşınıza çıkar. Bu noktada arzuladığınız şey her ne ise ona ulaşabilmenin türlü yollarına başvurur yani ciddi bir çaba içerisine girersiniz.
Ancak profesyonalleşmek istediğiniz alan her ne ise bu alandaki yeteneğiniz, başarıyı size altın tepside sunmayacaktır. Çünkü yetenek önemli bir ateşleyici gibi gözükse de tek başına gerçek bir başarı için asla yeterli olmaz. Her şeyden önce salt yeteneğinize güvenmeniz sizi köreltir ve geriye atar. Bu da sahip olduğunuz kabiliyeti değerlendirememeniz anlamına gelecektir.
Yeteneğin kalıtsal olup olmadığının aslında net bir cevabı olamaz. Örneğin babanız bir ressamdır fakat siz çizim konusunda gerçekten kötüsünüz ya da bu alana ilgisizsinizdir. Ya da anneniz iyi bir ses sanatçısıdır ve sizin sesiniz de güzeldir. Bu durum kalıtsal özelliklerin ve gen diziminin kusursuz sıralanışının vücut bulmuş hali olarak ifade edilebilir. Ancak her ne kadar anne ve babamızın genetiğini alıyor olsak da hepimiz biriciğiz ve doğumumuzdan ölümümüze dek kendi hayat yolumuzda yürürüz.
Dolayısıyla gen dizimi ile aldığımız mirasımız ancak kendi benliğimiz ve karakterimiz için birer çeşitlilik oluşturur. Fakat elbette bizleri ebeveynlerimizin birer kopyası yapmaz. Bu sebeple yetenek ister kalıtsal ister sonradan kazanılmış olsun, önemli olan neyi seçtiğimiz ve onu nasıl evirmeyi tercih ettiğimizde gizlidir ve bizi istediğimiz alanda başarılı yapan şey de tam olarak budur.
Kaynak: https://boboscope.com/icerik/yetenek-kalitsal-olabilir-mi
Yorumlar
Vay be hiç böyle düşünmemiştim...
Kalıtsal olma ihtimali çok yüksek
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız