Bir şimşek, saniyenin 100'de biri aralıklarla kesilmiş kısmi boşalmalardan meydana geliyor. Aşağı doğru olan boşalım, yere 50 metre yaklaştığında çok daha parlak bir vuruşla geri dönüyor. Bu ışık seli sayesinde bulut, yer ile birleşmiş oluyor. Yüz milyon voltluk bu fark, yukarıya doğru yükselen onbinlerce amperlik akım, hareketli bir alevle açığa çıkıyor. Açığa çıkan bu enerji, nesneleri buharlaştıracak kadar şiddetli bir etki gösteriyor. Şimşeğin en parlak kısmı, yerden yukarıya doğru yükseliyor. Yüksek binalarda ve dağlarda şimşek yukarıya doğru da çakabiliyor.
Fırtına bulutlarının buzlu üst kısımlarında güçlü pozitif yük olduğundan, bulutların içinde yıldırım oluşabiliyor. Böylelikle, bulutun içindeki yük farkı dengelenmiş oluyor. Bu, genelde her tarafa ışık saçan, ancak gürültüsü duyulmayan şimşeklerle kendini gösteriyor. Yıldırımın bir başka özelliği de, içinde sıkışmış hava bulunan şok dalgalan yaratması... Bu dalgalar genişleyip, çoğumuzu yerinden sıçratan güçlü gökgürültülerine dönüşüyor.
Günümüzde yıldırımın etkilerinden korunabilmek, eskiden olduğundan daha büyük önem taşıyor. Elektronik teknolojisinin kullanımında ki artış, yıldırımın yol açabileceği tehlikeleri de arttırıyor kuşkusuz... Örneğin; her donanımı elektronik sistemlere bağlı olan bir hastaneye yıldırım düşmesi, umulanın çok üstünde kayıplara neden olabiliyor.
1800'lü yıllarda yıldırım çarpması sonucunda ölenlerin sayısı günümüzden çok daha fazlaydı. Ölü sayısının bugün az olması, tabii ki fırtınaların azalması değil; çünkü böyle bir azalma söz konusu olmadı... Değişen tek şey, artık insanların daha çok kapalı mekanlarda yaşıyor olmaları... İnsanların iş ortamları kapalı alanlara taşındıkça, yıldırım çarpma olasılığı da giderek ortadan kalkıyor...
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız