Tan atmak üzereydi. Dışarıda bir takım gürültüler duyuluyor, hiç kimse uyumuyordu. Herkes çok tedirgindi. Çok geçmeden büyük bir gürültüyle kapı vuruldu. Kapıyı babam açtı. Hiç bir şey söylemeden, babamın göğsünden itekleyerek içeriye askerler girdi. Bize bağırdılar, küfür ettiler, kudurmuş köpekler gibi sağlı solu dağıttılar. Kur’an’ın içinde 45 ruble vardı, onu aldılar, gözlerine ne güzel gözüktüyse onu aldılar. 10 yaşındaki kardeşimin yeni çizmelerini alıp bu bizim ayağımıza sığmaz diye dışarıya fırlatıp attılar. Ben korkup şaşırdığımdan, içinde en çok sevdiğim mavi gerdanlık olan kutucuğumu aldım. Askerin biri, yüzüme bir tokat vurup, elimden kutuyu çekip aldı. Annem ve teyzem yanıma geldi, üçümüz birden birbimize sarılıp hüngür hüngür ağlıyor, çocuklar da bizlere sarılıp ağlıyorlardı. Garip babam, ne yapacağını bilmiyordu.
Sonra askerler, “Size 15 dakika müsaade, hazırlanıp kapının önünde bekleyin” diye bağırdılar. Acele etmemiz için tüfeğin dipçiği ile bizleri itekliyorlardı. Ben ne bulduysam çuvala doldurdum. Askerin biri o çuvalı bıçakla yardı, benim topladıklarımı sağa sola saçtı. Üstüme çabuk çabuk üç-dört entari giydim. Daha hiç bir şey alamadan vaktiniz doldu diye itekleye itekleye bizleri çıkardılar. Bizim horanta (aile) çıkana kadar, yukarı mahallenin ahalisini köy meydanına toplamışlardı. İnsanlar bir koyun sürüsünden farksızdı. Ağlayan kadınlar, çocuklar, çaresiz erkekler… Bunları yaşamayan anlayamaz. Allah düşmanımın başına vermesin. Büyük kamyonlar geldi. Babam, askerlerin başı olan adama gidip, hiç bir şey alamadığımızı, izin verirse eve gidip bir şeyler almak istediğini söyledi. Sonra bizi kamyona bindirip kendisi evden 1-2 kg. un, biraz yağ alıp geldi. Kamyon hareket etti. Ağlaya ağlaya Albat’a geldik.
Bizimle birlikte Belişa ağanın oğlu Seyitveli de vardı. Seyitveli savaşta Sovyet ordusunda başarılı olduğundan subaylığa kadar yükselmişti. O kamyondan inip, askerlere haksız yere zulmettiklerini anlatmak istedi. Bunun üzerine Seyitveli’nin rütbelerini sökerek kuşağına bağlı tabancasını kuşağıyla birlikte alıp, bizim arabamıza iteklediler. Bütün halkı Bahçesaray stadyumuna topladılar, insanların toplanması bittikten sonra oradan tren istasyonuna götürdüler. İnsanların arasında çeşitli söylentiler çıkmıştı. Kimi bizi götürüp toplu halde öldürecekler, kimi çalıştırmaya götürüyorlar, kimi bizi sürgüne götürüyorlar diyorlardı. Herkes bir şeyler söylüyordu. Ama hiç kimse nereye niçin gittiğini bilmiyordu.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız