Cehennem ateşi, ejderhalar, doğum günü pastası üzerindeki mumlar... Bunların hepsi, ateşe tapmanın günümüze kadar kalmayı başarmış sembolleri... Tütün içmenin bile eskiden dini bir önemi vardı. Amerikan yaylalarındaki Komançiler, tütünün ilk nefesini "Manitu" denilen Büyük Ruh'a gönderirlerdi. Missouri'nin Osage halkı savaşa hazırlanırken pipo içer ve şu duayı ederdi: "Ateş ve Dünya, benimle tütün için ve düşmanlarımı yenmem için bana yardım edin..." Zerdüşt dini mensupları, binlerce yıldır ateşin kutsallığına inanıyorlar. Çünkü, "Bilge tanrı"nın onlar için yeryüzüne indirdiği ateş, sonsuz saflığı ve temizliği simgeliyor...
Tarihteki kültürlerin çoğu, ocaktaki ateşin sönmesinin kötü şans getireceğini düşünüyordu. Bir Kızılderili halkı olan "Iroquois"lar, ateşleri söndüğünde yok olacaklarına inanıyordu. Bu tip hikayeler, hiç kuşkusuz ateşin çok değerli olduğu ve yokluğunun toplumun kötülüğü anlamına geldiği dönemlerden kalma halk hikayeleri...
Ateşi her söndügünde yeniden tutuşturmak, eski insanların işine gelmiyordu. Bu nedenle, yanmakta olan ateşi sürekli canlı tutmayı tercih ediyorlardı. İlk başlarda, böylesine sürekli yanan bir ateşin görüntüsü son derece doğal karşılanıyordu. Rüzgardan, yağmurdan ve hırsızlardan korunmuş bir mağaranın kovuğundaki ateşin varlığı, insanların güvenlik duygusunu daha da arttırıyordu. Her kabilede bazı fertler, ateşi beslemek ve korumak üzere görevlendirilmişti. Ateşten sorumlu olan bu insanlar zamanla rahiplerin rolünü üstlendiler; ateşle temsil edilen tanrılar ve insanlar arasında aracı oldular. İnsanlar mağaralardan çıkıp, kendilerine uygun evler inşa etmeye başladıklarında, ocağı, şefin oturduğu ana binaya taşıdılar.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız