Ayasofya’ya dair anlatılan iki efsane vardır. İlki Ayasofya’nın planı ile ilgilidir. Efsaneye göre dönemin en ünlü mimarları Ayasofya’yı yapmak için İstanbul’a giderler. Yapılacak kilise için bir taslak hazırlamaları istenir. Mimarlar taslaklarını hazırlayıp sunarlar. Faka imparator taslakları beğenmez. Bu üzgünlük ve umutsuzlukla gece uyur.
Yine böyle üzgün ve umutsuz uyuduğu bir gece rüyasında kilisenin yapılacağı yerde nur yüzlü bir ihtiyar görür. İhtiyarın yanına gider. Adamın elinde kilisenin resminin çizildiği bir levha vardır. İmparator levhaya bakar ve dua eder. Tam hayalini kurduğu kilisenin çizilmiş olduğu bu resmin kendisinde olmasını diler. İhtiyar bunun üzerine levhayı ona verir. Mutlulukla levhayı alan imparator, kilisenin isminin ne olacağını sorar. İhtiyar da “Kuracağın tapınağın adı Ayasofya olacaktır.” der.
İkinci efsane Ayasofya’nın yapımı için gönderilen hazinelerle ilgilidir. Efsaneye göre Ayasofya kubbesine kadar tamamlanır. Kubbenin yerleştirilmesi sırasında ellerindeki para tükenir. İmparator yine üzgün ve umutsuz haldedir. İmparatorun yanına beyaz giysili bir genç adam gelir. İmparatora istediği kadar katır vermesini, katırları altın yükleyip geri göndereceğini söyler. Fakat imparator gencin bu söylediklerine aldırış etmez.
Genç ertesi gün tekrar imparatorun yanına gelir ve katırları neden vermediğini sorar. İmparator bu durum üzerine işin içinde bir iş olduğunu düşünür ve gencin istediği katırları verir. Genç katırları alır ve şehir dışına çıkar. Gizli bir sarayın hazinesinden aldığı altınları katırlara yükler ve imparatora getirir.
İmparator bu durumu başkalarına anlatınca büyü bozulur. Aslında melek olan genç adamı ve altınları bir daha gören olmaz.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız