Çiçek tanrıçası Chloris, ormanda dolaşırken bir ağacın kenarında hayret edilesi güzellikteki bir su perisinin cansız bedenini bulur. Su gibi güzel deyiminin en güzel örneğinin böyle solup gitmesini istemeyen Chloris, su perisinin cansız bedenini bir çiçeğe dönüştürür.
Tanrıça yardım etmeleri için güzellik tanrıçası Aphrodite ve şarap tanrısı Dionysos’u çağırır. Aphrodite, çiçeğe eşsiz güzelliğini verirken; Dionysos, ona güzel kokulu aromasını verir. Batı Rüzgarı Tanrısı Zephyrus, bulutlara üflemiş ki Güneş’in taze ışığı her zaman bu eşsiz çiçeğe ulaşsın ve Güneş Tanrısı Apollon ‘un bereketi bu çiçeği büyütsün. Böylece, çiçeklerin tanrıçası gül meydana gelir.
Gülün ne zamandan beri dünyada var olduğuna gelince ise kaynaklar bize Gül’ün tarihinin insanlık tarihinden uzun olduğunu söylüyor. Buna rağmen, yazılı tarihe baktığımızda gül ile ilk olarak 5 bin yıl önceki Mezopotamya kil tabletlerinde tanışıyoruz. Babil’in meşhur Asma Bahçeleri’nde yetişen güllerden gül yağı ve gül suyu yapılırmış. Fenikeliler ise gül suyu üretmiş. Gül hem şifalı hem de yenilebilir bir çiçeğe sahip olduğundan tarih boyunca çokça kullanılmıştır. Eşsiz güzelliği ve zarafeti sayesinde ise birçok tarihi olayda güzelliğin, zarifliğin ve aşkın masum simgesi hâline gelmiştir.
Kaynak: https://www.soylentidergi.com/balkonunuzu-susleyecek-10-cicegin-mitolojik-hikayesi/
Yorumlar
Çok eskiymiş
Güle bak sen
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız