Dile ihtiyacın ortaya çıkması korku ve endişelerin onların psikolojisinde bıraktığı izle ilgilidir. Şuur altı süreçleri yönetmek işlevi bu korku ve endişeleri ifade etmek için konuşmaya ihtiyacı yaratıyor. Kabile bilinci kendini telkin sürecinde daha da gelişiyor, kabilenin meraklarının korunmasına yöneliyor ve kabile güvenlerinin oluşmasına neden oluyor. Kabile güvenlerinin yüksek seviyesi ise övgüdür. Övgün tesisi ve derecesi birbirinden farklıdır. Örneğin, ateşe övgü, ağaca övgü ve dağa övgü ile suya övgü, toprağa övgü, rüzgara övgü birbirinden farklıdır. Bu farklılaşma sadece sitayişin içeriğinden bağlı değil, hem de sitayişin içeriğinden ve zamanından bağlıdır. Yani bu sitayişler aynı anda uygulanmıyor, aşamalara, mitolojik zamana da ait süreçtir.
Sitayiş biçimleri insan bilincine magik etkiliyor, mistik-dini şekle düşerek hatta onu yönetmek gücünde olur. Sanırım, kabile bilinci ilkel toplumun kendi içinde yaranıp, dış kuvvetin etkisi altında gelişiyor. Bu dış güçler doğada yaşanan olaylar, yıkıcı çevrilişler ve diğer doğal süreçlerdir.
Onlar kabilenin toplumsal bilincine etki etmekle birlikte, her kabile üyesinin de alt şuurunda toplumsal gücün oluşturduğu korku fenomenine dönüşüyor ki, bu fenomenallık sonra ilk sanatsal bilince, onun mitolojik imgelerinin fonksiyonlarının oluşmasına yol açıyor. Böylece ilkin algıda dünyanın mecazi şekilde biçimlenmesi sürecine başlanır. Dünyanın mitolojik derki uzun tarihi süreçtir ve bu süreçte sadece kabile hayatı değil, onun üyelerinin dünyayı ruhsal (psikolojik) mitolojik kavrama algı yöntemleri de rol oynuyor.
Kaynakça: TÜRK MİTOLOJİSİ – Ramil ALİYEV
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız