Çok eski zamanlarda göçebeler, kış gelince hayvanlarıyla beraber barınmak üzere iç içe üç kıl çadır kurardı. Her birine de bir ateş yakardı. En içteki çadırı büyükbaş hayvanlarına; ikinci çadırı küçükbaş hayvanlarına, en dıştaki çadırı ise kendilerine tahsis ederlerdi.
Şubat ayının 20. günü birinci çadırın ateşini söndürüp, büyükbaş hayvanları dışarı, sahraya çıkarırlardı. Şubat’ın 27. günü ikinci çadırın ateşini söndürüp, küçükbaş hayvanları sahraya çıkarırlardı. Mart’ın 5. günü de en son ateşi söndürüp, kendileri de dışarı çıkarlardı.
Bu göçebeler Arabistan göçmenleridir. Arabistan’ın kuzeyinde 5 Mart’ta dışarı çıkmam mümkün değildir. Bu yüzden olsa gerek cemre ve bununla ilgili kullanılan tabirler Arapçadır. Cemre ateş koru demektir.
Mekke’ye giden hacıların Mina’da taşladığı ve şeytan adını da verdiği üç dikili taşın her birine de cemre denir. Araplar, bin kişilik süvari birliğine de ortalığı yakıp yıktıkları için cemre adını verirler.
Vücutta ateşe yol açtığı için iltihaplı çıbanlara da cemre denir.
Çin zenginlerinin, kışın soğuğun şiddetli zamanlarında evlerinde üç ocak yaktığı; soğuk kırıldıkça, ocakları birer birer söndürdüğü de rivayet edilir. Eski Türkler, kışın son günlerinde havanın ısınmasına ‘imre’ adında bir cinin sebep olduğuna inanırlar. Bu cin, ilkbaharda görünür; sonra titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine inerek onları eritir. Sonra toprak ısınarak havaya buhar çıkmaya başlar. Artık baharın gelişinin önü açılmış demektir.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız