Kıbrıs’ta yaşayan bir heykeltıraş olan Pygmalion, mesleğine aşık biridir. Tek zevk aldığı şey herkesten uzak, kendi yaptığı heykellerle ilgilenmektir. Asosyal birisidir diyebiliriz. İnsanlarla konuşmaz, dertleşmez, heykellerinden başka hiçbir şeye değer vermez. İnsanlardansa tüm gününü heykellerine ayırır. Onlarla konuşur, onlarla dertleşir.
Pygmalion bir gün kusursuz bir kadın heykeli yapmaya başlar. Bu heykeli fil dişinden yapar. Öylesine kusursuz, öylesine güzel ve etkileyici bir heykel olur ki kendi yaptığı heykele aşık olur. Pygmalion, onu sever, okşar, sarılır ama haliyle aşkına karşılık bulamaz.
Pygmalion’un bu halini gören Aphrodite, ona acır ve fil dişinden yapılma heykele can verir. Hayalleri gerçek olan Pygmalion, sevinçten ne yapacağını şaşırır. Ama aşık olduğu kadının can bulmasıyla, onu mutlu etmek için elinden ne gelirse yapmaya başlar.
Zamanla heykel Galatea adını alır ve Pygmalion ile çok mutlu bir hayat yaşar. Bu aşk ve canlanan heykel Pygmalion’a o kadar iyi gelir ki artık insan içine karışmaya başlar.
Bir başka efsaneye göre, Pygmalion kadınlardan nefret eder. Öyle bir nefret ki ömrü boyunca kimseyle evlenmeyeceğine dair ant içer. Bunun yerine kendisini sanatına verir. Bir gün kendince kusursuz kadın nasıl olur onu ispat etmek için midir bilinmez kusursuz bir kadın heykeli yapmaya başlar.
Yapıp bitirse bile düzeltir, yeniden şekillendirir. Yaptığı heykel öylesine gerçekçi olmuştur ki görenler onun olduğunu düşünür. En sonunda Pygmalion, fil dişinden yaptığı ve Galatea adını verdiği heykele büyük bir aşkla bağlanır.
Çocukların oyuncakla oynaması gibi Pygmalion da Galatea heykeliyle evcilik oynamaya başlar. Ona elbiseler giydirir, hediyeler alır. Geceleri onunla uyur ve hep onun bir gün canlanacağını hayal eder.
Fakat nihayetinde bir gün cansız bir heykele aşık olduğunu kabul eder ve büyük bir acıyla içi dolar. Aşk tanrısı onun bu halini görür. Aşkını ilginç bulur ve acısına üzülür.
Venüs Bayramı geldiğinde Pygmalion, aşk tanrıçasının tapınağına giderek kendi yaptığı heykele benzeyen bir kadını karşısına çıkarmasını diler.
İçindeki büyük acıyla evine döner, uzun uzun heykelini seyreder. Dudağına bir öpücük kondurduğu sırada fark eder ki dudakları yumuşak ve de ılıktır. Heykel canlanmıştır. Aşk tanrısı duasını kabul etmiş ve heykeline can vermiştir.
O günden sonra Pygmalion ve Galatea çok mutlu bir hayat yaşarlar.
*Ayrıca edebiyat ve psikolojide beklenti etkisine de adını vermiştir.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız