Sümer yaradılış efsanelerinde evren uçsuz bucaksız bir okyanusun içindeydi, bereket ve bolluğun vücut bulduğu sonsuz su Tiamat…Tıpkı ana rahmi gibiydi Tiamat, Apsu ile aşkından var olmuş yaratılanları koruyup kollayan Ulu Tanrıça. Kadın yaradılışına yaraşır biçimde zamanı geldiğinde kaostan hayat veren, zamanı geldiğinde de taş üstünde taş bırakmayan…
Tatlı yeraltı sularının efendisi Apsu ile tuzlu suyun imkansız aşkı. Tüm imkansızlıklara rağmen derin okyanusların suyu Tiamat, ruh eşi ile buluşmak için her zaman bir yol buluyordu. Aşıklar her birleştiklerinde evrenin diğer koruyucu ilahları var oldu. Yeryüzü ve gökyüzü doğdu önce, sonra her şeyi bilen sihrin kaynağı Enki. Ana babaları ile huzurlu günler geçiren ilahlar uslu durur mu? Hayır tabii ki. İktidar hırsı onları da zehirler. Apsu zaten yaşlanmıştı yeni bir baş tanrı seçmek gerekiyordu.
Enki kardeşleri ile babaları uykudayken cinayet planları yaptı. Apsu’nun uyuduğu bir gece üzerine ölüm düştü: Hem de öz oğlu tarafından. Tiamat aşkının başına gelenlerden habersiz kavuşmak için çabalamaktadır, sıranın kendine geldiğini bilmeden. Tiamat çocukları üzerine çullandığında öfke dolu bir ejderhaya dönüştü. Tüm evreni kasıp kavuracak canavarlar yarattı ve artık kaos hakimdir. Büyük bir toz bulutu içinden öfkesi ile doğmuştur Tiamat. Ancak genç tanrılar çok güçlüdür. Paramparça etmişlerdir Tiamat’ı. Ama yine de en nihayetinde o bir anadır. Tiamat’ın her bir parçası düştüğü yerde insan olur, yine can bulur.
Böylece Toprak Ana’nın tarih sahnesindeki bir yenilgisi daha Tiamat ile vücut bulur. Yüzyıllar boyu da devam eder yenilgisi. Kimi zaman dere yatakları katledilir, kimi zaman bağrından kopan ağaçlar kesilip atılır, kimi zamanda parsel parsel beton yığınları ile kuşatılır…
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız