Alman söylence ve masallarında Mrizala, çok zor beğenen genç bir kızdır. Bu yüzden onunla evlenmek isteyen her adayı bahaneler bularak reddetmiştir. Kızının bu durumuna üzülen annesi, Mrizala’ya “Evlenemeden öleceksin.” deyince; Mrizala cevap olarak “Keşke ölüm gelip benimle evlense.” demiştir. O anda kapı çalar ve hoş yakışıklı bir delikanlı kapıda belirir.
Kapıdaki genç delikanlı ölümün ta kendisidir. Delikanlı ve Mrizala çok güzel günler geçirmeye başlar. Delikanlının ölüm olduğunu anlamayan Mrizala, arada bir kaybolan gencin kaybolduğunda ne yaptıını çok merak eder. Çünkü delikanlıya aşık olmuştur. Bir gün delikanlıyı kiliseye giderken takip eder. Delikanlının bebek kızartıp yediğini görür. Mrizala gördüğü manzara karşısında delikanlının ölüm olduğunu anlamıştır.
Delikanlı takip edildiğini anlayınca Mrizala’ya ne gördüğünü sorar ama Mrizala hiçbir şey görmediğini söyler. Bu cevaptan sonra birer gün arayla Mrizala’nın annesi ve babası ölür. Ne gördüğünü söylemeyen Mrizala’ya gelmiştir sıra.
Mrizala ölür ve gömülünce mezarında bir gül biter. Mezarın civarından geçen bir prens, şapkasına takmak için o gülü ister. Prens gülü elde ettikten sonra her gece rüyasında Mrizala’yı görür ve ona aşık olur. Geceleri gülün Mrizala’ya dönüştüğünü keşfeden prens, bir yolunu bularak Mrizala’yı hayata döndürmeyi başarır.
Mrizala hayata dönünce prensle evlenirler. Bir süre mutlu mesut yaşadıktan sonra çiftin çocukları olur. Çocuğun doğmasıyla delikanlı kılığındaki ölüm yeniden ortaya çıkar ve doğan bebeği kızartarak yer. Mrizala’ya ne gördüğünü sorar ve hiçbir şey cevabını alınca Mrizala sıranın prenste olduğunu anlar. Bunun üzerine Mrizala gördüğü her şeyi anlatır ve ölüm almak istediği cevaba ulaşınca onu rahat bırakır. Hatıra olarak da ona altın bir yüzük verir.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız