Baldıran halk arasında ağı otu, ilan otu, yılan otu gibi adlarla da bilinen maydanozgillerden zehirli bir bitkidir. Daha doğrusu baldıran ismi bir grup bitkiye verilen ortak addır. Çok eski çağlardan beri tanınan baldıran otunun meyveleri Eski Yunan döneminde ağrı kesici olarak tıp alanında kullanılıyordu. Ancak bu bitki daha çok zehir özelliği bilinir ve bu sebeple dahili kullanımı sakıncalı bulunmuştur.
Yaşlı Plinius Doğa Tarihi’nde baldıran zehrinin Atina devleti tarafından bir idam cezası olarak kullanıldığından dem vurarak bitkinin tohum ve yaprak kısmındaki öz suyun öldürücü ölçüde zehirli olduğundan öte yandan meyvelerinin lohusaların sütünü kurutacağından söz eder.
İbni Sina sığırcık kuşlarının baldıran otunu yiyebildiklerini ve buna rağmen zehirlenmediklerini gözlemlemiş, Galen de sığırcıkların baldırana karşı dayanıklı olduklarını ancak sarımsak tohumu yediklerinde öldüklerini aktarmıştır.
Anadolu’da yetişen bu bitkinin zehir etkisi sebebiyle “baldıran zehri içmek” deyimi dile yerleşmiştir.
Baldıran denildiğinde ilk akla gelen kişi elbette Sokrates’tir. MÖ 4.yüzyılın başında “bildiğim bir şey var o da bir şey bilmediğim” sözlerinin sahibi ünlü Yunan filozofu Sokrates’e ölüm cezası verilmiştir. Ama Delos’tan gelecek kutsal gemi Atina limanına varmadan bir kişinin idam edilmesi mümkün değildir. Bu sürede hapiste tutulan Sokrates’i arkadaşları kaçırmak istemiş ama Sokrates buna karşı gelerek ölümü beklemeye koyulmuştur. Zamanı geldiğindeyse baldıran zehri içerek MÖ 399 yılında hayata veda etmiştir.
MÖ 5.yüzyıl Atina’da her şeyin en iyisi ve en kötüsü yetiştirdi: Bal ve Baldıran. Coğrafyacı Strabon, Kiklad Adalarından biri olan Keos Adası’nda besin kaynaklarının nüfusun geri kalanına yeterli gelmesi için 60 yaş üstünün baldıran zehri içmesine dair bir yasa çıkarıldığından söz eder. Yine benzer biçimde başkenti Ioulis olan Khios Adası’nda da 60 yaşındakilerin gönüllü olarak baldıran zehri içerek toplu ölüme gittikleri anlatılır. Hatta bu ölümler yasalarla da desteklenmiş. Hatta bir festivale bile dönüştürülmüştü.
Belki de ilk başlarda kıtlık ya da işgal sebebiyle mecbur hissedilmiş bir uygulamayken zamanla gelenekselleşmişti.
Yunanlıların benimsediği toplu ölümler Massalia şehrinde de çok uzun süre benimsenmiş, hatta Roma döneminde de sürmüştür. Massalia halkı ölüm sonrası yas tutmuyordu, aile içinde bazı küçük ritüellerle merasimin geçiştirilmesini yeterli buluyordu. Çünkü hayat çok da önemsenmiyordu. Buna karşılık insanların kendi ölümlerine karar vermesi de tümüyle boşlanmış değildi, intihara karar veren bir kişinin öncelikle Altı Yüzler Meclisi’ni gerekçeleri konusunda ikna etmesi gerekirdi.
Mutsuzluk yeterli bir gerekçe olduğu gibi istikrarlı ve aşırı mutluluk da ölüm kararı için makul karşılanıyordu. Meclis üyeleri ikna olduğu takdirde kişinin kararını uygulaması için gerekli baldıran zehri şehir tarafından bedava tedarik ediliyordu.
Yorumlar
Uzak duralım bu bitkiden
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız