19. Yüzyıl'ın hemen başında bu semtin tanınmış İspilanti ailesinin ilk aşılı çilek fidanlarını İstanbul'a getirtmesinden sonra Arnavutköy'deki üzüm bağlarının yerini çilek bahçeleri almıştır. Köyün kuzeydoğusuna doğru yükselen sırtlarda 400 dekarlık arazi hep çilek tarlasıdır. Buralardan yılda 25-32 ton Osmanlı çileği, 40-45 ton da Frenk çileği toplanır. Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden Arnavutköy'e kadar gelip fidan alırlar."
Bir zamanlar çileği ile ünlü Arnavurtköy'de ne yazık ki artık çilek bahçeleri yok... Daha doğrusu artık bahçe yok! Osmanlı çileğinin o güzelim çiçekleri, şimdilerde Karadeniz Ereğlisi'nde açmakta. Bir zamanlar alınan o fidanlar, Osmanlı çileğinin de tarihe karışmasını önlemiş, o nefis kokulu ve leziz çileklerin ağız tatlarımız arasında kalabilmesine imkan tanımıştır. Yoksa birçok şey gibi, Osmanlı çileğini de ancak kitap sayfalarından tanımak zorunda kalacaktık.
HER DERDE DEVA
Kitap sayfaları dedik, şimdi biraz daha eski yıllara gidip 1938'de yayımlanan bir yazıyı birlikte okuyalım. Doktor Hafız Cemal Lokman Hekim'in çıkardığı 'Lokman Hekim' dergisinin Mart sayısının kapağı, yazımıza ödünç aldığımız 'Ah Mübarek çilek! Kokulu çilek!' başlığını taşımakta. Noktasına, virgülüne dokunmadan aynen aktarıyoruz:
"Güzel çilekler çıktı! Hoş rayihalı, çok lezzetli çilek! Birçok hastalıklara şifadır! Ayın on dördü gibi güzel masum bir kızın gül pembe çehresinden! Renk alarak kibar bir meyve! Halinde iştihamızı arttıran çilekleri kim sevmez! Çileğin terkibinde yapılışında türlü türlü ekşilikler 'hamızlar, vitaminler, çelik gibi nice nice faydalı madenler var. Bu çilek o kadar kıymetlidir ki romatizmaya, kansızlığa, sinir zayıflığına, böbrek, mesane ve hatta karaciğer kumlarına, kabızlığa, pekliğe, şişmanlığa, 'Nikris' denilen ve çok
Yorumlar
Olaya bak sen
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız