Eski Yunanlı komedi yazan Aristophanes (M.Ö. 445-385), sarımsağı fiziksel kuvvet kaynağı olarak tanımlamıştı. Kuşkusuz, eski Yunan atletleri de Olimpiya'daki yarışlardan önce sarımsak yiyorlardı. Romalılar da sarımsağı Eski Yunanlılar'dan aldılar. Romalı ünlü ansiklopedisi Yaşlı Plinius (M.S. 23-79), sarımsak yapraklarının havayla temasında karardığını gözlemledi. Bu durumu da, "sarımsağın şeytanı ve karanlık güçleri kendine çektiği" biçiminde yorumladı. Romalılar ise en kötü şeytanların yılanlarda bulunduğuna, kötülüklerin de yılan ısırmasıyla insana geçtiğine inanıyorlardı. Bu yüzden, sarımsağı panzehir olarak kullanılıyorlardı.
Günümüzde yapılan botanik araştırmalar ise, sarımsağın kökenini Orta Asya'ya bağlıyor. 1894 yılında botanikçi Hehn ile çok sonraları Hyams'ın 1971'de yayımladığı araştırmalar bunun en önemli kanıtları... Geniş topraklar üzerinde bir yandan avlanıp bir taraftan da sürüleriyle hareket eden göçebe kabilelerin besinleri içinde sarımsağın ilk ve yabani örnekleri önemli bir yer tutmaktaydı.
İngiliz teğmen Hamilton Bower, 1890'da Doğu Türkistan'ı, Uygur bölgesini gezdiği sırada, M.S.400 yıllarına tarihlenen bir elyazması buldu. Bir olasılıkla Budist rahipler, daha eski bir kaynağa dayanarak yazmıştı bu yazmayı... I897'de Hoernle tarafından Kalküta'da çevrilip basılan eserde sarımsak, eski Hint tanrılarının reisi Asura'nın, Tanrı Janar-Dana tarafından kafası uçurulduğunda akan kan damlaları olarak tarif edilmişti. Bower'in bulduğu elyazmasına göre sarımsak ayrıca, afrodizyak içeceklere katkı maddesi şeklinde de ilave ediliyordu.
Yorumlar
Faydası çok
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız