Hissiyat denildiği zaman aklımıza iki şey gelebilir. Birşncisi dokunarak hissetmek. Örneğin sıcağı, soğuğu, yumuşaklığı, sertliği ve bunun gibi bir sürü şeyi. İkincisi ise ruhen hissettiğimiz sevgi, nefret, acılar ve bunun gibi şeyler. Manevi hisler ile dokunsal hisler arasında kuvvetli bir bağ vardır. Örneğin bir çocuğun başını okşadığınız zaman bu çocuk fiziksel olarak yumuşaklığı, manevi olarak ise sevgiyi ve şefkati hissedecektir.
Ancak bir çocuğa vurduğunuzda bu çocuk fiziksel olarak acıyı, manevi olarak ise öfkeyi, saldırganlığı hisseder. Acının sevgiden farklı olarak yok edici bir yanı vardır. Alınan sevgi acıları yok etmez ama çekilen acılar bir şekilde sevgiyi ve şefkati yakıp yok eder insanın içinde. Acılar insanın içinde bir ateş gibi önüne gelen ne varsa yakıp kül eder. Çok fazla acı çeken bir insan zaman içinde sevme ve ya şefkat gibi hislerini içimde kaybedebilir.
Ama çok fazla sevgi görmek sizin acı çekme özelliğiniz yok etmez ya da içinizdeki acıyı gidermez. Acının en kötü yanı insa on içinde kendi realitesini inşa etmesidir. Bu realite de genellikle hayatın realitesine sevginin yarattığı realiteye göre çok daha yakın olduğu için acının verdiği realiteyle tanışan birisinin sevginin yarattığı ideale bir daha dönme şansı pek fazla olmayacaktır. Burada acıdan kast ettiğim ise hem fiziksel hem de ruhsal acılardır. Hissiyatların acı ile azalması kaçınılmazdır.
Yorumlar
yani bazen olabiliyor doğru
Acı ateş gibi her şeyi yakıp kül ediyor
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız