Bilgili biri birgün bir hikaye anlatır. Der ki 'Hindistan' da bir ağaç var. Onun meyvesini yiyen ne yaşlanır ne de ölür. Dalları şöyle güzel, meyvası şöyle tatlı falan falan...'
Padişah bu hikayeyi duyar ve güvendiği birini yanına bolca para ve mal vererek bu meyvadan getirmesi için Hindistan'a yollar.
Adamcağız aylarca, yıllarca Hindistan'da o ağacı arar durur. Şehirler gezer, dağlar, tepeler aşar ama nafile. Bulamaz. Onu görenlerin bazıları deli muamelesi yapar, bazılarından dayak yer. Bazıları da falanca yerde şöyle ulu, dalları dağ kadar, meyesi dünya kadar bir ağaç var diyerek alay eder. Elçi yılmadan aramaya devam eder. O kadar zahmet çeker ki nihayetinde tükenir, usanır, vazgeçer. Padişahın yanına dönmeye karar verir, düşer yola. Yolda bir tekkeye uğrar. Alim birisine rastlar. Ağlayarak hikayesini anlatır. Alim kişi gülümseyerek der ki 'A saf elçi. Aradığın ağaç ilim sahibi kişi, meyvesi de onun sahip olduğu ilimdir. Pek büyük pek yücedir. Sen şekle takılıp kalmışsın. Manasını kavrayamamışsın. Manayı düşünmediğin için de onu bulamamışsın. Ona bazıları ağaç der, bazıları güneş, bazıları da deniz der. Addan geç sıfata bak, o zaman bulursun.
Sonuç; Şekle takılıp kalma,yaşadığın herşeyde bir mana ara.
Yorumlar
Elinize sağlık :D
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız