Kılıç Ali’nin anlatımından:
“İlk mecliste laiklik konuşulan bir gün Gazi Mustafa Kemal Paşa meclise başkanlık ediyordu. Meclisin tanınmış din alimlerinden bir vatandaş kürsüye gelerek alaycı bir tavırla:
‘Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor. Affedersiniz ben bu laikliğin manasını anlamıyorum, nedir bu laiklik?’ diye sordu. Riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa oturduğu yerden elini kürsüye vurarak:
‘Adam olmaktır Hocam, adam olmak!’ diye hocanın sorusunu yanıtladı.”
Sakarya Zaferinden yıllar sonra dönemin ünlü ressamlarından biri Mustafa Kemal Atatürk’e Sakarya Savaşı’nı gösteren bir tablo hediye eder. Tabloda savaş tüm her şeyiyle işlenmeye çalışmıştır. Yine tabloda Atatürk, ön planda bir savaş hayvanına binmiş şekilde tasvir edilmiştir. Atatürk tabloyu görünce ressama "Bu tabloyu kimseye göstermeyin." deyince ressam şaşırdı. Herkes ne diyeceğini bilemez halde birbirine bakarken Atatürk açıklama yaptı:
“Savaşa katılmış olan herkes bilir ki, hayvanlarımız bir deri bir kemikten ibaretti. Bizim de onlardan arta kalır yanımız yoktu. Hepimiz iskelet halindeydik. Atları da savaşçıları da böyle güçlü kuvvetli göstermekle, Sakarya'nın değerini küçültmüş oluyorsunuz dostum.”
Sakarya Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanmasının ardından Atatürk Ankara’ya dönmüştü. Ankara halkı Atatürk’e törenli bir karşılama düzenledi. Gardan başlayarak şehre doğru yolun her iki tarafında sırayla hükümet, meclis üyeleri, memurlar, öğrenciler, esnaflar ve halk dizildi. Atatürk geçtikte alkışlar eşliğinde arkasına katılıyorlardı.
Büyük bir alay olarak meclis önüne gelindiğinde Atatürk, alayın başındakilerin yukarıya doğru devam ettiklerini fark etti. Meğer tören cemaat eşliğinde Hacı Bayram Veli türbesine gidilip ‘yüksek maneviyatın yardımıyla’ kazanılan büyük zafer için dua edilip, sonra meclise dönülmesi olarak planlanmıştı.
Bunu öğrenince Atatürk:
“Öyle şey olmaz, yurt toprağını karış karış kanını akıtarak ve canını vererek savunan Mehmetçiğin hakkını ben evliyalara kaptırmam!” diyerek meclise girdi. Yıllar sonra bu olayı kendi sözleriyle şöyle anlatır:
“Kimileri benim bu davranışıma kamunun inancını inciten yersiz bir davranış gözüyle bakmış olabilirler; ama ben, hele yurdun savunmasında, güvenilecek gücün evliyaların, yatırların 'maneviyatı' olmayacağını hatırlatmayı artık zorunlu bulmuştum.”
Ankara’da yapılan öğretmenler toplantısına 2-3 kadın öğretmende davet edildi. Fakat salonda ayrı bir yere oturmuşlardı. Öğretmen hanımların toplantıya katılmasından rahatsız olan meclisin sarıklıları Atatürk’e şikayet ettiler. Atatürk, cemiyet reisini çağırttı. Mazhar Müfit birazdan içeri gelince Atatürk, gürleyen bir sesle “Siz öğretmenler toplantısında ne yapmışsınız? Ne ayıp şey bu!” diye çıkıştı. Atatürk’ün bu çıkışı Mazhar Müfit’i şaşırtırken, sarıklıları gülümsetti. Atatürk aynı ses tonuyla devam etti:
“Olur şey değil!”
Mazhar Müfit tam “Efendim vallahi…” diye açıklamaya girişecekken Atatürk:
“Bırak bırak ben hepsini biliyorum. Toplantıya öğretmen hanımları da çağırdınız. Ama onları neden ayrı sıralara oturttunuz? Sizin kendinize mi itimadınız yok, Türk hanımlarının faziletine mi? Bir daha öyle ayrı gayrılık görmeyeyim. Anladınız mı?”
Salih Bozok’un anlatımından:
“İngilizler Çanakkale'de Anafartalar Grubu'nu mağlup edip de cepheyi sökemeyince, yeni bir harekete giriştiler ve bu cepheyi sağdan çevirmek istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç Tepe'yi tutmak lazımdı. Halbuki oraya giden tek bir dar yol savaş gemileri tarafından makaslama ateş altına tutuluyordu. Her an gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst ediyor, ölüm saçıyordu. Bir insanın değil, bir kurdun bile geçmesine imkan görülmüyordu. Kireç Tepe'yi tutmak emrini alan Türk subay ve askeri tereddüt içindeydiler; fırsat gözetiyorlardı. Fakat düşmanın ateşi bir an bile kesilmiyordu. Mustafa Kemal bu hali görünce siperlere koştu, askerin arasına karıştı ve sordu:
‘Niçin geçmiyorsunuz?’
İçlerinden birisi ‘Düşman ölüm saçıyor, geçilmez.’ dedi. Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt etmeden:
‘Oradan böyle geçilir!’ diyerek ileri fırladı. Mehmetçik de durmadı ve kumandanının arkasından ileri atıldı. Toz, duman, alev ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar ve tepeyi tuttular.”
Kral Edward, İstanbul’a geldiğinde yatından inince bir motorla Dolmabahçe Sarayı’na yanaştı. Atatürk rıhtımda kendisi beklemekteydi. Kral Edward rıhtıma çıkarken eli yere değdi ve tozlandı. O sırada Atatürk, Kral Edward’a elini uzattı. Kral eli sıkmadan önce mendille elini temizlemek istedi. Fakat Atatürk hemen söze girdi ve
“Yurdumun toprağı temizdir, o elinizi kirletmez.” diyerek karalın elini tutup rıhtıma çıkmasına yardım eder.
Yorumlar
CANIM ATAM!
Ancak bir dahinin vereceği cevaplar
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız