Mustafa Kemal Atatürk, kuracağı yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin modern bir ülke haline gelmesi için gençleri eğitim maksadıyla Avrupa'ya yolladı. Atatürk, kurmuş olduğu devletin modern eğitim temelleri üzerine kurulmasını isteyerek buna göre bir eğitim modeli geliştirilmesi için çabaladı. Bu anlamda Batı eğitimi alarak öğrencilerin gelişimini destekleyip eğitimli nesiller yetiştirmek adına çalışmalarına da ağırlık verdi. Bu öğrencilerden birinin adını belki birçok kişi duymadı ya da önemseyip araştırmadı. İhsan Ketin de 1930’ların başında Almanya’ya giden bu özel öğrencilerden biriydi ve hikayesi böyle başladı.
İhsan Ketin, Türkiye’de modern anlamda jeoloji biliminin kurucusu, depremle birlikte isimlerini sıkça zikrettiğimiz değerli jeologların da hocasıdır. Avrupa'da aldığı eğitimler ve yapmış olduğu çalışmalar neticesinde Türkiye’nin önemli bilim insanları listesinin başlarında yerini alsa da birçok insan hala onu tanımıyor. Bu da aslında "yıllardır yapılan uyarılara rağmen neden hala akıllanmıyoruz?" sorusunun cevabını veriyor.
İhsan Ketin'in yaşamını belirleyen iki unsur vardı. Bu unsurlardan birisi Erciyes’e olan sevdası, bir diğeri de Mustafa Kemal’in umut bağladığı Türk gençliğinde eğitime verdiği önemdi. Çocukken Erciyes’in taşlarını incelemekle başlayan doğa sevdası, ona 55 yıl boyunca Türkiye’nin dağlarına, tepelerine, doğasına bakmasını bilen gözler kazandırmıştı. “Bendeki jeoloji aşkı ilkokul yıllarımda başlamıştı” diyen İhsan Ketin, jeolojiye olan ilgisini inanılmaz bir sevgiyle ifade ediyordu.
Sevdiği düşünürlerden olan Friedrich Von Schiler’in “sanatçı yukarıya doğru, kendi haysiyetine ve kendisini yönlendiren kurallara doğru bakmalıdır, aşağıya kişisel mutluluğuna ve ihtiyaçlarına doğru değil. Mümkün olanla gerekli olanın bileşiminden ideali yaratmaya çalışmalıdır.” sözlerini ise yaşam ilkesi edindiğini söylemişti.
Eğitim hayatında karşısına çıkan öğretmenleri, İhsan Ketin'in hayatında önemli bir yere dokundu. Tam bir Cumhuriyet öğretmeni olarak nitelendirilen İhsan Ketin'in hocası Yümnü Tolgay, Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını Kayseri İlkokulu’ndaki tüm öğrencilere aşılamak için uğraşmıştır. Hatta öyle ki öğretmeninin kalbinde bıraktığı izi asla unutmamış olan İhsan Ketin, onu 1981’de alacağı TUBİTAK Bilim Ödülü törenine de davet edecekti.
Aslında İhsan Ketin’in ömrünün çizgisine, doğru zamanda karşısına çıkan doğru insanlar yön vermiştir desek yanlış olmaz. Tıpkı öğretmeni gibi, okuduğu Kayseri Lisesi’nde yatılı burs sınavına girmesine yol açan Kayseri Valisi Ali Vefa Bey ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurt dışı bursluluk sınavı için kendisini teşvik eden Kayseri Lisesi’nin müdürü Yunus Kazım Könü de ondaki cevheri görmüş olmalıydı.
Fizik-Kimya öğretmenliğini kazandığı sırada Almanya’ya ilim tahsili için gönderileceğini öğrendi. İstanbul’da öğretmenlik için kazandığı okulu öğrendiği sırada yurt dışına tahsil edilen öğrenci listesinde kendi adını gören Ketin, İstanbul’a hiç gitmeyerek 1932 sonbaharında Avrupa’ya gönderilen 9 kişinin içerisinde yer aldı. “Yetişmemde devletin ve milletin katkısı büyük olmuştur. Meslek hayatım boyunca bunun karşılığında ne yapayım da ödeyeyim düşüncesi beni etkiledi.” diyen İhsan Ketin, Türkiye için büyük bir devri başlattığından habersiz, Almanya’da değerli eğitimler alarak 1934’te Berlin Üniversitesinde yüksek lisans eğitimine de başlamıştı. Daha sonra Berlin'in keşmekeşinden de tedirgin olan İhsan Ketin, Bonn’a gitmeye karar verdi.
Bonn'da ünlü bir tektonikçi olan Hans Cloos, Ketin’e “kayalarda gizlenen gerçeği” bulup çıkartmanın tek yolunun “tabiata gitmek” olduğunu öğretti. Ketin, “özellikle yerbilimlerinde doğayı tanımak için doğada çalışmak gerekiyor. Doğayı değerlendirmek için her kayaya çıkıp, dağa tırmanıp, taşa bakıp ne olduğunu anlamak isterseniz güçlüklere katlanacaksınız. Dağı, tepesi, soğuğu, sıcağı var. Usanmadan gözlem yapıp, ondan sonra gördüğünüzü bilginize göre değerlendirmek gerekiyor” derken, yerbiliminin nasıl yapılması gerektiğini de özetliyor.
1938 yılı haziran ayında ‘Über die Tektonik und den Vulkanismus der Gegend von Bad Bertrich’ (Bertrich Kaplıcası Çevresinin Tektoniği ve Volkanizması Üzerine) adlı doktora tezini bitirdi. Ardından yurda dönerek İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Enstitüsü’nde asistanlığına başladı. 1938 yılı Ekim ayında göreve başlayan Ketin, Osmanlı Devleti sınırları içinde doğup, doktora alan ilk jeolog oldu.
Yurda döndükten sonra meslek hayatında Bonn’daki Jeoloji Enstitüsü’nde kürsünün üzerinde asılı ‘Mente et Malleo’ yazısını kendine bir ilke edindi. Ülkeye döndüğünden kısa bir süre sonra 21 Kasım 1939’da Tercan Depremi, ardından da 28-29 Aralık gecesi Erzincan Depremi yaşandı. Ketin, bu depremler için ‘1939’dan itibaren depremler ardı ardına geldi. Her defasında arazide kırılma, kayma ve çökmeler oluyordu. Bunlar kabuk hareketinin mekanizmasını gösterdiğinden önemliydi. O bakımdan en çok bu etkenlerin yeryüzünde yaptıkları değişiklikler üzerinde duruyordum’ diyordu.
Öğrencilerinden Celal Şengör, ‘aslında Ketin’in Türkiye’deki ilk paleotektonik çalışması 1940 yılında askere gitmeden önce tamamladığı İstanbul Boğazı’nın doğusundaki Alemdağ granodiyoritinin incelenmesi olmuştur’ diyerek askeri jeolojiyle ilgili bir kitap çevirdiğini anlatır.
Bilinen gerçekleri çürüten Ketin’in makalesi, ‘Geologisehen Rundschau’nun 36. cildinde yayınlandı. Celal Şengör bu makalenin önemini şöyle açıklıyor: ‘Büyük yanal atımlı faylar hakkında ilk yapılan yayınlardan olmak, levha tektoniğinin öncüsü sayılabilecek çeşitli fikirleri içermek ve Türkiye’nin neotektoniği hakkında güncel görüşlerin temelini oluşturmak gibi özelliklerinin yanında Kuzey Anadolu Fayı'nın varlığının ortaya konulduğu ilk belge olması gibi termi bir önemi de vardır.’
İhsan Ketin, çalışmasında batıya doğru hareket ettiğini ileri sürdüğü ve ‘Anadolu bloku’ adını verdiği kütlenin kuzeyinden olduğu gibi, güneyinden de sınırlanmış olması gerektiği fikriyle, Anadolu’nun güneyinde de Kuzey Anadolu Fayı’na benzer bir yapı olması lazım geldiği sonucuna ulaştı.
Öğrencileri de Doğu Anadolu Fayı hattını keşfettiler. Celal Şengör bu çalışmalar için “22 Mayıs 1971 Bingöl depreminin, Ketin’in 2-3 yıl evvel olması gerektiğini düşündüğü Anadolu Bloku'nu güneyden sınırlayan ve Kuzey Anadolu Fayı'na benzeyen bir yapı üzerinde gerçekleşmesi sonucu, Türkiye’nin ikinci büyük yanal atımlı fayı olan Doğu Anadolu Fayı keşfedilmiştir. Bu yapının keşfi şerefini paylaşan dört jeologdan ikisinin Ketin’in öğrencileri olması şüphesiz rastlantı değildi” diyor. Yurt içinde makalesi önemsiz görülse de Almanya’da kendisine bu çalışması için ödül verildi.
26 Şubat 1988’de Almanya, Ketin’e, makalesinden ötürü dünyanın en büyük jeologlarına verilen Gustav Steinmann Madalyası'nı verdi. İhsan Ketin ise, “yazılan yazılar köşelerde kalıyor” diyerek, bilime olan ilgisizliğin ülkemizde aşılamamış olmasını biraz da buruklukla eleştiriyor. Ne yazık ki jeolojiye olan ülkemizdeki bu ilgisizlik, günümüzde de görüldüğü gibi birçok can kaybını da beraberinde getiriyor.
1950-1951 yıllarını John Hopkins Üniversitesinde geçirerek bir süre Amerika’da çalışmalarına devam etti. Daha sonrasında yeni kurulan İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi’ne profesör olarak girdi. 1953’te İsviçreli Jeolog Franz Rösli ile beraber yazdığı önemli bir makalesinde Kuzey Anadolu Fayı’nın yanal atımlı karakterini vurguladı ve bu yapıyı, benzerlikleri olan California’daki San Andreas Fayı ile karşılaştırdı.
“Bir şeye inanmak için değil, inanmamak için bakmak” ilkesini benimsemişti. 1953-1959 arasında Ketin’i en çok uğraştıran sorun, Orta Anadolu kristalin masiflerinin yaşları ve tektonik konumları oldu. 1951’de Ankara Üniversitesinden Sir Edward Bailey ve James Mc Callien metamorfik kütle konusunda bir hipotez ileri sürdüler. Buna göre, bu kütle kuzeyden gelerek, Ankara’nın hemen güneydoğusundaki ofiyolitik melanjın üzerinde yüzen bir naptır.
Bailey ve Mc Callien’ın görüşleri jeoloji dünyasında hemen benimsenir ancak İhsan Ketin “bir şeye inanmak için değil, inanmamak için bakmayı” kendine bilim ilkesi edinmiştir. Bu hipotezi kontrol etmek için Yozgat dolaylarında 1/100.000’lik bir harita alma çalışmasına başlar. Çalışmalarından çıkardığı sonuç masifin, ofiyolit üstünde değil, altında yer aldığı olur. Bu sonuç, onu ikinci büyük buluşuna ulaştırır: Anadolu kristalin ekseni (Menderes-Kırşehir Mesifleri) son derece genç bir yapı olup metamorfik evrimini geç Kretase erken Tersiyer döneminde tamamlamıştır.
1969’da “Kuzey Anadolu Fayı hakkında” başlıklı makalesi, kendi keşfettiği bu yapı hakkındaki en ayrıntılı eseridir. 1975’te tekrar Amerika’ya giden ve 1976’da yayımladığı makalesinde San Andreas ve Kuzey Anadolu Fayları arasında karşılaştırma yapan Ketin, 1977 yılından sonra da bilimsel çabalarına aralıksız devam etmiştir. Doksandan fazla orijinal makalesi, çevirileri ve ders kitapları yayınlanmıştır.
İhsan Ketin, yurt içinde olsun, yurt dışında olsun jeoloji camiasında büyük saygı görmüştür. Türkiye Jeoloji Kurumu 1981’de düzenlediği Ketin Sempozyumu’nda “Hamit Nafiz Pamir Hizmet Ödülünü” vermiştir. Aynı yıl TÜBİTAK’ın “Bilim Ödülü”nü alan Ketin’e İstanbul Teknik Üniversitesi ve Maden Tetkik Arama Enstitüsü çeşitli ödüller verilmiştir. 1984’te “Geological Society of London” tarafından şeref üyeliğine seçilen Ketin’e 1988’de Gustav Steinmann Madalyası verilirken 1988’de Bonn Üniversitesi onur doktorası alan Ketin, 1988’de Amerikan Jeoloji Topluluğu onur üyesi olmuştur. Kendisine 1990’da da Bulgaristan Jeoloji Topluluğu Onur üyeliği verilmiştir.
Cumhuriyet kuşağının kendini millete borçlu sayan ve bu borcu ödemeye bir ömrü sorgusuz sualsiz adayan bu güzel temsilciye göre, bazı insanlar için bilim, bazıları için ise hemen zengin olmak önemlidir. Sağlam bir ekip kurarak kendine düşen bilim görevini bu yönüyle de tamamlayan Ketin, “ekol” kurmuş, 1948 yılında yaptığı keşfi ile ancak 1988 yılında ödüllendirilen, Türk bilimi adına önemli değerimizi 1995 senesinde kaybettiğimiz, şimdilerde televizyonlarda sıkça gördüğümüz çoğu profesörün hocası, bilimin nasıl yapılması gerektiğini insanlara öğretmekle bir ömür harcamış önemli bir bilim insanımızdır.
İhsan Ketin, Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde sanayi bölgeleriyle yerleşim planlarının kurulmaması yönünde bütün hükümetleri uyarmasına rağmen uyarıları dikkate alınmadı. Özellikle TÜPRAŞ için uyarıda bulunan Ketin “Körfez’e kurmayın” diye diretse de sözü yine dinlenmedi. Erzincan ve Adapazarı’nın bugünkü yerlerinde kurulmaması gerektiğini de tekrar tekrar söylemişti.
İhsan Hoca, hayatı boyunca ülkemizdeki fayları ortaya çıkarmaya ve toprak üstündeki insanları bilinçlendirmeye çalışsa da kimseye kendisini dinletemedi. Ketin'e jeoloji eğitimi aldıran genç Cumhuriyet zihniyeti yaşasa günümüzde belki her şey daha farklı olurdu.
Kaynak: Celal Şengör, Kuzey Anadolu Fayı Hakkında, MTA
Yorumlar
ÇÜNKÜ CANIM ATAM'IN FARKI...
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız