Ava meraklı ve usta avcı bir Osmanlı Padişahı adamları ile beraber kalabalık bir şekilde ava çıkmış.
Avın peşinde bir hayli uzaklaşmışlar. Derken birden hava kararmış, kara bulutlardan bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlamış. Padişah ve adamları ışığını gördükleri kulübeye zor atmışlar kendilerini.
Kulübenin sahibi, Padişahı tanımış ve bakmış adamları ile beraber iyice ıslanıp üşümüşler, ocağa çokça odun atmış.
Padişah ve adamları güzelce ısınmışlar, kurumuşlar, tatlı bir rehavet çökmüş. Padişah bu durumdan o kadar hoşnutmuş ki; 'Şu ateş var ya, en az bin altın değerinde' diye çıkıvermiş ağzından.
Kulübe sahibi sabaha kadar ocağa sürekli odun atarak ateşi canlı tutmuş. Sabah Padişah ve adamları bu misafirlikten memnun ayrılırken teşekkür edip, borcumuz var mı diye sormuşlar.
Bu fırsatı kaçırmak istemeyen kulübe sahibi;
'Borcunuz bin altındır sultanım' demiş. Padişahın adamları;
'Sen ne diyorsun, ne harcaman oldu ki, diye hiddetlenmişler. Kulübe sahibi;
'Sabaha kadar onca odun yaktım sizin için. Padişahım ateşin değerini bizzat buyurmuşlardı ' demiş.
Padişah gülümsemiş ve 'Doğru der, ateşin pahasını ödeyin' emrini vermiş.
Anlamı: Değerinin çok üzerinde paha(fiyat) biçilen şeyler için kullanılan bir deyimdir.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız