Çinlilerin askerlikle ilgili klasik temel kitabı Savaş Sanatı’nda, Sun Tzu asırlar boyunca yankı bulacak bir öğüt vermiştir.
“DÜŞMANINI TANI.”
Bu zamansız bir öğüttür. Çünkü savaş dışında birçok şeye de uygulanabilir. Mesela depresyonu, fiziksel bir hastalığı, iklim değişikliğinin ya da adaletsizliğin doğasını tam olarak anlayabilirsek onlarla daha rahat savaşabiliriz. Sorunlarımıza dair bilgi sahibi değilsek başımız beladan kurtulmaz.
1971’de 17 yaşındayken Juliane Koepcke yılbaşı günü Peru’nun üzerinde bir yerdeyken uçağına yıldırım çarpınca emniyet kemeriyle koltuğuna bağlı şekilde yağmur ormanlarının içine düştü. Sıradan bir insan için bu durum çok korkutucu olabilirdi. Çünkü başına ne tür tehlikeler geleceğini bilemezdi ama Koepcke sıradan biri değil, bilgili biriydi.
Annesi de dahil olmak üzere uçaktaki diğer 91 yolcunun hepsi ölmüştü ve o tek sağ kurtulandı. Ormanın zeminine düştüğünde köprücük kemiği kırılmıştı, bacaklarında derin kesikler vardı, şoktaydı ve acı çekiyordu.
Etraftaki onlarca cesedi görünce panikten felce uğramıştı ve kendi canının derdine düşmüştü. Enkazın içinden bulduğu erzak ve malzemeyi yanına alıp zorla bağlı olduğu koltuktan kalkmıştı. Kendisini uygarlığa ulaştıracak yolu aramaya girişti.
Juliane Koepcke yağmur ormanı konusunda çok bilgiliydi çünkü anne ve babası zoologdu. Uçak kazasından önce bir yıldan fazla bir zamanı onarla birlikte Peru’daki yağmur ormanında, bir araştırma istasyonunda geçirmişti. Kendi deyimiyle yeterince bilgi sahibi olunduğunda ormanın herkesin hayal ettiği gibi yeşil bir cehennem olmayabileceğini biliyordu.
Bazı yılanların kurumuş yapraklardan ayırt edilemeyecek kamuflaj desenlerine sahip olduklarını biliyordu. Birçok kuşu sesinden tanıyabiliyordu. Suyu bulmak için hangi işaretlere bakması gerektiğini biliyordu ve nihayetinde bir dereye ulaştı. Babasının öğrettiği şeylerden birisi de bir akarsuyun aktığı yöne doğru gittiğinde er ya da geç uygarlığa ulaşacağıydı.
Gördüğünüz gibi içinde olduğunuz duruma hakimseniz çaresizlik hissetmiyorsunuz…
When I Feel From the Sky adlı kitabında anlattığı gibi, leş yiyen akbabalar gördü. Yılanlara, sivrisineklere ve ölümcül örümceklere karşı sürekli tetikte olması gerekti. Yaralarından birisi kurtlandı. Güneşin sıcağına karşı mücadele etti. Ama bildiği şeyler ona daima yardımcı oldu.
Yılanlardan, örümceklerden ve orman zeminindeki zehirli bitkilerden uzak durabilmek için olabildiğince suyun içinden yürümeye karar verdi. Daha çok sığ sularda yüzdüklerini bildiği piranalara yakalanmamak için akarsuyun ortasından gitti. Bu kez de büyük ihtimalle timsahlara rastlayacağının farkındaydı ama piranaların aksine timsahların insanlara pek saldırmadıklarını da biliyordu.
Yürümeyi sürdürürken kurtlanan yarası gitgide daha çok acı vermeye başladı. Artık yiyeceği de kalmamıştı. Kendini bitkin, bir rüyadaymış gibi hissediyordu. Yine de babasından aldığını zannettiği bir kararlılığı vardı: “Bir şeyi başarmaya cidden kararlıysak, başarırız. Yalnızca istemek yeterli.”
Juliane Koepcke ormanda sürekli bir yol arayıp sonunda bir tane buldu ve o yolu takip etti. Yol onu önünde bir litre petrol bulduğu, terk edilmiş bir kulübeye çıkardı. Acil durumlarda, ciddi şekilde iltihaplanan yaralarda petrolün çok acı veren bir çare olabileceğini de bildiğinden, yarasını onunla sardı.
On birinci gününde Juliane Koepcke, nihayet insan sesleri duydu ve ormanda yaşayan adamlar onu bulup uzun bir tekne yolculuğunun ardından uygarlığa ulaştırdı. Kurtarılışının ertesi günü babasına kavuştu.
Juliane Koepcke’nin hikayesi sonradan, düşen uçağa binmesine ramak kalan Werner Herzog tarafından ‘Umudun Kanatları’ adıyla belgesel formatında filme alındı.
Juliane biyoloji okudu ve ailedeki zooloji geleneğini sürdürerek Münih’teki Bavyera Eyaleti Zooloji Koleksiyonu’nda kütüphaneci olarak çalışmaya başladı.
Bir uçak kazasının ardından kendimizi Amazon ormanlarının ortasında tek başına bulma ihtimalimiz çok düşük. Ama kendimizi kendi hayatlarımızın el değmemiş ormanlarında kaybolmuş halde bulduğumuzda, bölgeyi tanımamız mümkün. Kendi yaralarımızı kabullenip zemindeki mecazi yılanları tanıyabilir, cehaletin ya da inkarın engeline takılmadan, kişisel farkındalığın bilgileriyle silahlanabiliriz.
Düşmanımızı tanımak ne kadar da önemliymiş demek ki değil mi?
Kaynak: Matt Haig
Yorumlar
Düşman dediğin her şeyi yapar
Düşmanını tanımak ne kadar da önemli bir şeymiş
DÜŞMANINI TANI!
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız