Ancak, en akla yatkın cevap, dilin doğuştan gelen bir yetenek olduğu yönünde; aynı yunusları uzaklığı anlayabilmek için sonar kullandığı gibi... Bu teoriye göre dil, doğal evrim sırasında genetik rastlantıların bir sonucu olarak gelişti... Hem biyoloji hem de dilbilim alanında bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt bulunuyor. Üstelik bu kanıtlar, kendi dillerinin doğuştan üstün olduğunu savunanların hayal kırıklığına düşürecek cinsten...
İlkel insanların konuştukları dilin hem gramer hem de kelime hazinesi açısından basit olduğunu sanıyorsanız bir kez daha düşünmeniz gerekiyor. Doğu Afrika’da küçük bir Bantu dili olan Kivunjo'da her fiilin 7 tane öneki ve soneki, iki hali, 14 zamanı; insanları, nesneleri ve nesne gruplarını da içeren 16 cinsi var. Üstelik her fiilin özne ve nesneye uyması gerekiyor. Her fiilin olası hallerinin sayısı yarım milyon... İngilizce'deki fiillerin ise sadece 4 hali bulunuyor.
Bundan anlaşılacağı gibi, dilin karmaşıklığının kültürle hiçbir ilgisi yok. Dilin evrensel bir insan içgüdüsü olduğunu kabul etmek gerekiyor. Görülüyor ki, bazı kültürlerin dil yapıları son derece karmaşık, Bunun yanında, İngilizce ve Almanca gibi Germen dil ailesinden olan diller ise diğerlerine göre daha basitler...
Her şeye rağmen, her birimiz her dili konuşabilecek yeteneğe, yani ortak bir dil yetisine doğuştan sahibiz. Yeni doğanlar üzerinde yapılan araştırmalar, nerede doğmuş olurlarsa olsunlar hepsinin aynı konuşma seslerini ya da fonemleri çıkardığını gösteriyor. İstanbul’da doğmuş bir bebek hiç zorluk çekmeden. Güney Afrika’nın Khoisan Ormanları'nda konuşulan ilginç dili öğrenebiliyor. Ya da bir Japon bebeği rahatlıkla Türkçe konuşabiliyor. Çocuklar konuşmayı öğrendikçe, doğduklarında duydukları, ancak ailelerinin kullanmadıkları fonemleri unutuyorlar. Yetişkinliğe doğru, çocukluktaki dil öğrenme kabiliyeti gitgide azalıyor...
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız