Bir sufi yolculuktan çok yorulmuştu. Yol üstündeki tekkede dinlenmek için mola verdi. Eşeğinin semerini çözdü, sevdi, temizledi, besledi ve suladı. Sonra odasına çıktı. Aynı tekkede bir derviş topluluğu vardı. Günlerdir karınları açtı. Sufinin eşeğini görünce şeytana uydular ve eşeği satıp yiyecek birşeyler almaya karar verdiler. Ertesi gün sattılar ve bolca yiyecek alıp sofrayı donattılar.
Davete uyan sufinin hiçbirşeyden haberi yoktu. Yedi, içti. Öyle memnun kaldı ki, rehavetten ve çalan musikiden çoştu ve semaya başladı. Dönüyor, ayak vuruyor, dönüyordu. Ona katılan bütün dervişler de kendilerini kaybettiler. Ayak vurup el çırpıyorlardı. Bir yandan da 'Eşek gittiiii' diye bağırıyorlardı. Hepbirlikte sürekli bağırıp, dönüyorlardı.
Sabah dervişler gitti. Sufi tek kaldı. Eşeğini alıp yola koyulmaya karar verdi. Aşağıya indi ama ne kadar aradıysa da eşeğini bulamadı. Hizmetliye eşeğini sordu. Hizmetli şaşkınlık içinde ' Bu nasıl soru' dedi. Gece sema sırasında el çırpıp dönerken 'Eşek gittiiii, eşek gittiiii ' diye bağıran sen değil miydin. Hizmetli bütün olanları anlattı. 'Neden haber vermedin' diye soran üzgün sufiye ne cevap verebilirdi ki...
Sonuç; Aç gözlülük ve lokma hırsı gözü kör eder. Elindekilerden de olursun.
Yorumlar
Yazık olmuş adama.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız