Birinci Meclisin ateşli konuşmacısı Esat (İleri) Hoca’dan bir anı:
-“Size devrimizin önemli bir olayında bugüne kadar yayınlanmamış, belki de unutulmuş bir parçasını açıklayacağım. Onu açıklamış olmak o devrimin bütün parçalarını adım adım takip etmiş bir vatandaş sıfatıyla benim hem vatani, hem de vicdani bir borcumdur. Mesele şudur:
Henüz Büyük Taarruz olmamıştı. Bir gün Gazi, bütün komutanlar ve hocalar toplansın demişti. Çadırında toplandık ve hepimize ayrı ayrı övdükten sonra şu soruyu sordu:
-‘Din için yol bir midir, yoksa başka başka mıdır?’ Sustuk, bakıştık. Gazi, hepimizden birer birer yanıt istedi. Yanıtımız:
-‘Elbette birdir’ oldu. Gülümsedi:
-‘Öyle olması lazımdır, fakat öyle değildir. Bakınız İstanbul Hükümeti beni idama mahkûm etti ve orada bulunan dinin en büyük ulemaları da bunu onayladı. Burada da dinimizin en büyük ulemaları İstanbul Hükümeti’nin verdiği ve Şeyhülislamın onayladığı fetvayı onaylamadı. O halde din için yol bir değildir demek oluyor.’ Hepimiz susmuştuk, Gazi bir daha bizleri süzdü, sonra:
-‘Din ve dünya işlerini birbirinden ayırmak lazımdır.’ Toplantı bitmişti, dağıldık. İşte Mustafa Kemal’in bu toplantıdan sonra verdiği din ile dünya işlerini birbirinden ayıran kararı Büyük Taarruz’dan sonra çok önce bu toplantıda vermişti. Karar gelişigüzel bir karar değildi. Kısaca durumu şöyle açıklıyordu:
İstanbul Hükümeti’nin Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi Milli Mücadeleyi ‘Sultanın emri’ne karşı olarak nitelendirmiş, Milli Mücadele’nin dini reisi Rıfat (Börekçi) Hoca ise bu fetvanın ‘Halifenin esirliği ve düşmanın baskısı sonucu verilmiş olduğunu ve esir halifenin emirlerinin şer’ian geçerli olmadığı’ konusunda gene bir fetva ile İstanbul Hükümeti’nin kararını iptal etmişti.”
Kaynak: Tahsin Öztin, Mustafa Kemal’den Atatürk’e, İstanbul 1981, s. 41–42.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız