Böylece Ortaçağ'a kadar gelindi. Çevrenin yediği ilk darbenin kaynağı, aşırı nüfus artışıydı. Avrupa'da yaşayanların sayısı 700 yılında 27 milyon iken. 1300'de 73 milyonu geçmişti. Bunu teknoloji alanındaki yenilikler izledi. Hava kirliliğindeki hızlı artış, hem kentlerin hem de sanayinin gelişmesine bağlı olarak arttıkça arttı.
Kirlenmenin birinci büyük kaynağını, Ortaçağ kentlerinde yoğunlaşan insan kaynaklı atıklar oluşturuyordu. Kentlerde, sokak süpürücülerinin "Suları temiz tutun!", "Yerleri kirletmeyin!" diye bağırmalarına, günlük yaşamın akışı içinde pek aldıran da yoktu. Çünkü, hemen herkes çöplerini ve dışkılarını kapıdan, pencereden sokaklara savuruyordu. Kentler, dışkıların her köşeyi doldurduğu çirkef kuyularına dönmüştü. Bu pisliği kent dışına atmak için harcanan çabalar da hep boşa gidiyordu.
20. yüzyılda, Fransa'da Philıppe Auguste sokaklardaki iğrenç atıkların kaldırılmasını emreden ilk kral oldu. Ama kentliler, bu buyruk üstüne dışkılarını akarsulara attılar ve kentlerin ana içme suyu kaynaklarını kirletmeye başladılar.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız