Sermet Muhtar Alus, 1939'da Yeni Mecmua'ya yazdığı 'Eski Deniz Salaları' yazısında deniz hamamlarının en görkemli dönemini yaşadığı günleri anlatır: "İstanbul da Büyükada ve Boğaziçi'nde oturan kesesi dolgun, mahdut kimselerin küçürek küçürek hususi deniz hamamlan mevcuttu... Ekseriyet, umumi hamamlara taşınıp dururlardı. Onlar da muayyen yerlerde, istanbul tarafındakiler, Galata Köprüsü'ne bitişik; Kumka pı'da, Samatya'da... Boğaziçi'ndekiler Bebek'te, Büyükdere'de, Yenimahalle'de, Anadolu yakasındakiler de sırasile Haydarpaşa'da, Küçük Moda'da, Fenerbahçe'de, Caddebostanı'nda, Bostancı'da, Maltepe'de."
Bir dönemin plajları sayılabilecek deniz hamamları, önceleri İstanbul'un varsıl kişilerinin kendilerine ait, deniz kıyısında, yalılarının ününe yaptırdıkları küçük kulübelerden oluşuyordu. Daha sonra 'umumî deniz hamamları' açılmaya başladı. Reşat Ekrem Koçu'dan öğrendiğimize göre, 1826 ila 1850 yılları arasında İstanbul'da üç tane deniz hamamı bulunmaktaymış. 1875 yılına geldiğimizde bu sayının 62 olduğunu görürüz. Bunların 34'ü erkeklerin, 28'i kadınların kullanımına açıktır... Sahillerden denize girmek yasak olduğundan, deniz hamamları İstanbulluların yaşamlarında önemli bir yer edinmeye başlar.
Eski günlerde deniz mevsimi gelince -ki bunu karpuz kabuğunun denize düştüğünü görünce anlarlarmiş- deniz hamamları kurulur ve sıcaklardan bunalanların hizmetine açılırmış... 'Kurulurmuş' diyoruz; çünkü gerçekten her yıl yeniden kurulurmuş. Tahtalardan yapılan genellikle 35 metreye 20 metre bir havuz ve bir iskele üzerinde bir kulübe düşünün. Bu kulübede de soyunma odaları bulunurmuş. Deniz hamamlarına yine tahta bir köprüden geçilerek ulaşılırmış.
'Deniz hamamları' demekteyiz, çünkü kadın ve erkek olarak iki ayrı hamam kurulurmuş. Ve mümkün olduğu kadar da birbirinden uzağa kurulurmuş. Uzak yapılırmış ki, o zamanın çapkınları -kronolojik sırasıyla 'Meşrutiyet çapkınları', 'Hürriyet çapkınları' ve hatta 'Cumhuriyet çapkınları'- suya dalar ve kadınlar hamamının tahta perdelerinin altından kadınları 'iskandil' ederlermiş. Unutmadan ekleyelim, deniz hamamlarının intizamı ve 'namusu' sandallarla dolaşan bekçilerden sorulurmuş. Bekçiler, denizdeki en küçük kıpırtıyı, dalgalanmayı bile kontrol eder, çapkın 'denizaltlılara' geçit vermezlermiş.
Yorumlar
Osmanlı da bile varmış
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız