DANANIN KUYRUĞU KOPMAK
Geçmiş zamanlarda yalancı ve düzenbaz bir adam, esnafa borç vermediği halde vermiş gibi davranır. Onlara dava açar, şahitlere ve kadıya rüşvet vererek davayı kazanır.
Sahtekar adam kasabanın sözü geçen bir adamına dava açar. Kadıya da rüşvet olarak dana gönderir. Davalı bunu öğrenince kadıya daha büyük bir dana gönderir. Kadı danaların ikisini de mahkeme avlusuna getirir ve rüşvet olarak gönderildiğini anlatır. Danalar kuyruklarından birbirine bağlanır ve kuyruk altlarına neft sürülerek danalara diken batırılır. Danalar birbirlerini zıt yönüne doğru çekerler.
Kadı bağırarak “Kimin danasının kuyruğu koparsa, o taraf haksız çıkacak ve adalet yerini bulacak.” der. Kısa süre sonra sahtekarın danasının kuyruğu kopar.
KEÇİLERİ KAÇIRMAK
Dağda keçilerini otlatan bir çoban öğle vakti uyuyakalır. Uyanınca keçileri bulamaz. Her yeri arar ama keçilerini bulamaz ve kendi kendine keçilerin sahibine ne diyeceğini düşünür. Sağa sola koştururken “Görevimi yapamadım, keçileri kaçırdım” yakınır. Önüne gelene “Keçileri kaçırdım” der. Köylüler de keçileri aramaya başlar. Keçiler çobanın bıraktığı yere otlamaya dönerler. Köylüler sürüyü yerinde bulunca çobanın aklını kaybettiğini düşünürler.
ÖKÜZ ÖLDÜ ORTAKLIK BOZULDU
Fakir bir köylünün çift sürmekte kullandığı iki öküzü vardır. Öküzlerden biri ölür ve köylü toprak ağasına gider ve ondan biz öküz parası ister. Ağa köylüye “Öküzün parasını ödeyinceye kadar hayvan ortak malımızdır. Tarlamı süreceksin, ağılıma bakacaksın ve harmanda yardım edeceksin” diye ağır şartlar sunar. Köylü şartları kabul eder ama öküz üç yıl sonra ağır işlere dayanamayarak ölür. Ağa köylüye yine işlerini yaptırmaya devam ettirmek ister. Fakat köylü “Öküz öldü, ortaklık bozuldu” der.
İLK GÖZ AĞRISI
Savaşların çok olduğu zamanlarda Anadolu’nun her köyünden bir cephede savaşan asker olur. Askerlerin geride bıraktıkları anneleri, nişanlıları, yavukluları gurur duyarken göz yaşı da dökerler. Bazen açıkça bazen de gizli gizli ağlayan genç kızlar gözleri kuruyup çapaklanana ve ağrıyana kadar ağlar. Birbirleriyle konuşurlarken terbiye gereği kocan, yavuklun demeye utanırlar. Bu yüzden onlardan ‘göz ağrım’ diye bahsederler.
ÇİL YAVRUSU GİBİ DAĞILMAK
Keklik kuşunun diğer adı tüylerindeki benekler yüzünden çildir. Dişi keklik, yavruları çıkarınca onlarla ilgilenmez ve kendi hallerine bırakır. Yumurtadan çıkan yavrular çevreye dağılırlar.
METALİĞE KURŞUN ATMAK
Eskiden atış talimleri yapılırken usta atıcılar hedef için metalik denilen bozuk paralar kullanır. Köyden çıkıp okuyup yükselen, şöhretli ve zengin olan bir adam köyünde yaptırdığı evde gümüş paraları hedefe koyup atış talimi yapar. Onu ziyarete gelenler ateş ederken görünce birisi “Bizimki metaliğe kurşun atıyor” der.
LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ
Bir zamanlar İstanbul'da peynir tüccarı Aksi Yusuf vardır. Aksi Yusuf huysuz ve cimridir. Trakya'dan getirdiği peynirleri İstanbul'da satar, artanı da deniz yoluyla İzmir'e gönderir. İzmir'de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir, ama taşıma ücretini peşin vermeyerek kaptanları yalanlarıyla oyalar.
Bir gün gemi kaptanlarından birisi sinirlenmiş. Parayı peşin ödemezse Sarayburnu'nu bile dönmeyeceğini söyler. Aksi Yusuf tam peynirler sağ salim varsın diye söze başlamışken kaptan sözünü keser.: “Efendi Lafla peynir gemisi yürümez." der.
OCAĞINA İNCİR DİKMEK
Bir devlet adamı yaptığı zulümlerle tanınır. Konağın bahçesini düzenletirken koca bir incir ağacını görüntüyü bozuyor diye kestirmek ister. Bahçede bulunan İncili Çavuş, bunu duyunca devlet adamına şöyle seslenmiş:
- İncir ağacı yerinde dursun, kestirmeyiniz.
+ Niçin?
- Nasıl olsa bir gün birinin ocağına dikersiniz, cevabını vermiş.
ETEKLERİ ZİL ÇALMAK
Eski zamanlarda Anadolu’da bir yerde herkesin sevip saydığı güler yüzlü, tatlı dilli bir şeyh vardır. Şeyhin, pabuçlarının sivri ucunda ve cüppesinin eteklerinde yüzlerce kuzu çıngırağı bulunur. Şeyhin uzaktan gelişi bu çıngırakların çıkarttığı sesten anlaşılır. Neden taktığı sorulduğunda da yürürken yerdeki karıncaları çiğneyip öldürmemek için taktığını söyler.
Bir gün güvenlik güçleri, çok tehlikeli bir hırsız çetesinin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, çıngıraklı şeyh oradan geçiyor. Hırsızlar çıngırak sesini duyunca ortaya çıkar ve kaçmaya çalışırken yakalanırlar. Halk sevinçten şeyhi yukarı kaldırır. Bu sırada şeyhin eteklerindeki çıngıraklar zil sesi çıkarır. Bu olaydan sonra halk bir şeye çok sevinince bu deyimi kullanmaya başlar.
ATEŞ ALMAYA MI GELDİN?
Kibrit olmadığı zamanlarda ateş sönünce ateş küreğiyle komşuya gidilir ve bir parça ateş alınır. Ateş almak için komşuya giden kadınlar kürekteki ateş sönmesin diye kapıdan içeri girmez ve sohbeti kısa tutarlar. Deyim de bu zamanlardan kalmadır.
ATEŞ PAHASI
Kanuni Sultan Süleyman maiyetiyle Halkalı civarında ava çıkar. Aniden başlayan şiddetli yağmur, padişah ve adamlarını karşılarına çıkan ilk eve sığınmak zorunda bırakır. Ev sahibinin yaktığı ateşin karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, yanındakilere dönerek, "Şu ateş bin altın eder" der. Yağmurun dinmemesi üzerine padişah ve maiyetindekiler, geceyi de bu evde geçirirler. Konuklarını tanıyamasa da önemli ve zengin şahıslar olduklarını anlayan ev sahibi, sabah ona borcunu soran sultana "Bin bir altın" cevabını verir. Bu cevabın şaşkınlıkla karşılanması üzerine ise ateşe bin altın değeri kendisinin biçtiğini, gecelik konaklamanın ise bir altın olduğunu söyler. Bu olay sonrasında deyim ortaya çıkar.
SAÇINI SÜPÜRGE ETMEK
Eski zamanlarda kadınlar saçlarını ayaklarına kadar uzatırlar. En uzun saç en güzel saç kabul edilir. Kadın evi süpürmek için yere eğilince saçları yere süpürge gibi sürünür.
Yorumlar
Çok ilginç
Düşünerek nereden geldiğini anlamak mümkün değil
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız