Kimileri at yarışlarına olan ilgiyi 'batılılaşmanın gereği' diye yorumlayıp desteklerken, kimileri de 'garip bir özenti' diyerek eleştiriyorlardı. Bir at yarışı tutkunu olan Necip Fazıl Kısakürek, o günlerin havasını, daha doğrusu, İstanbul'un kaymak tabakasının yaşam tarzındaki ayrıntıları, usta bir yazarın alaycı üslubuyla aktarır:
"Bugünün 'bobstıl'lerine mukabil, o zaman, yumuşak ve buruşuk fes, şakaklarda sipsivri favoriler, üstü gayet geniş ve paçaları daracık pantolonlar, hançer sivriliğinde iskarpinler havası... Şekerci Ali Muhiddin Bey'in 'Neriman' isimli kısrağı, Edebiyatı Cedide ardçısı ve şık adam tipi İzzet Melih Bey'in birtakım at kombinezonları, o devrin mizah mecmualarına mevzu... O başıboşlukta yavaş yavaş çarşafın içinden fırlamaya bakan kadın da, Şişli salonlarından aldığı örnekle basma 'tülgrek' sarıyor, şakaklarından perçemler fışkırtıyor ve halkın 'tango' ismini verdiği görünüş içinde, Makriköy'e uzanıyor."
Farklı kuruluşlarca gerçekleştirilip, arada kesintilere uğrasa da, at yarışları, İzmir ve İstanbul'un sosyal yaşamında yerini almıştı bir kere... Ankara'nın at yarışları ile tanışması ise, Kurtuluş Savaşı yıllarına, Başkent'in görkemli bir hipodroma kavuşması da, 1936'ya rastlar. Hem de pek çok ilginç öyküyle. IV. Mehmed (Avcı) döneminde Edirne'de yapılan yarışlar, günümüzde pek örneği görülmeyen 'saate karşı' at yarışlarıdır. Edirne çifte düğününde (1675), üç at yarışı yapılmıştı. Tekye Han-Edirne yarışı üç saat, Mustafa Paşa Mezarı-Edirne dört saat, Cisr-i Mustafa Paşa-Edirne arasındaki yarışın da altı saatte tamamlanması gerekiyordu. Üç saatlik yarışa 17 at katılıp, bunlardan 8'i koşuyu belirlenen sürede tamamlayabildiler.
Yorumlar
Çok güzel hayvanlar
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız