Frigya'ya yerleşince, her bir boy bir yöreye yerleşmek üzere bölgeyi paylaştı. Bunlardan "Tolistoages"ler (Tolisto-Boi), Pessinus ve Gordion yöresini (Polatlı ve Sivrihisar civarı); "Tektosages"ler (Volk-Tektosag) Ankara'yı (Ancyra); "Trokmes"ler (Trogmi) de Yozgat Tavion (Büyük Nefesköy) civarını seçti. Üç boydan her biri "Tetrark" denilen dört temsilci tarafından idare ediliyordu. "Pagi" (klan) denilen grupların başı olan tetrarklar'ın yönetiminde bir hâkim, bir askeri komutan ve iki komutan yardımcısı vardı. Buna göre üç Galat boyu, 12 tetrark'ın idaresinde bulunuyordu. Bunlar gerektiğinde toplanır, halkı seçmiş olduğu 300 kişiden oluşan ve "Thrunemton" (yüce divan) denilen bir kurultaya başkanlık ederlerdi. Burası, işlevsel açıdan çoğunlukla cinayetlerin yargılandığı bir mahkeme gibiydi.
Eski bir geçmişi olan Ankara, ilk kez Galatlar döneminde başkent oldu. Roma'ya bağlandığı yıllarda Galatlara ilişkin önemli yapı olan Augustus Mabedi yapıldı. Roma döneminde ise, yörenin en gelişmiş kenti oldu. Hamam ve diğer yazılı anıtlar, şimdi açık hava müzesidir.
Galat boylarının tamamına hükmeden bir kral yoktu. Boy başkanları bu yetkiyi kendi boyları içerisinde yürütürlerdi. Bu insanlar bölgedeki diğer halklara göre çok fazla vahşiydiler; yakaladıkları tüm esirleri "göğe ait tanrısal güç"e kurban ederlerdi. Bu nedenle komşuları her zaman tetikte durmak zorundaydılar. Galatlar'ın en önemli mistik savaş ganimetlerinden birisi insan kafasıydı. Savaşçılar, ellerine geçirdikleri kafaları sandıklarda, ya da raflı nişlerde saklarlardı. Ölü kafalarının, yeryüzünde sahibinin güçlerini barındırdığına ve buna sahip olan savaşçının da bu güçleri kendinde topladığına inanılırdı.
Kendi kültürlerine özgü savaş aletleri, üçgen uçlu kısa kılıç, mızrak ve kalkandı. Ayrıca, savaş arabası, ok ve yay da kullanırlardı. Savaşmadan hemen önce, karılarını, çocuklarını ve mallarını toplayarak bir dağın tepesinde emniyete alırlardı. Bu nedenle her boyun kendine özgü bir dağı vardı. Bu dağın çevresine hendekler açarak bir savunma siperi oluştururlar, savaşırken de yarı çıplak dövüşürlerdi. Gövdelerini dar ve uzun kalkanlarıyla kapatırlar, belden aşağılarında ise yünden dokunmuş bilekten bağlı, potur-şalvar benzeri bir pantolon giyerlerdi. Ata bindiklerinde kadın ve erkek aynı potum giyerdi. Bu yün giysi, savaşmadıkları zamanlarda çiftçilik ve hayvancılık yapan bu toplumun simgelerinden biriydi.
Yorumlar
Acımasızlarmış
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız