Yoksul yığınların alın teri ve savaşlarda akan kanıyla beslenen İstanbul saraylarındaki lüks ve israfla, Anadolu halkının katlandığı açlığın o günkü boyutlarını yan yana getiren bir belgeselden, yazık ki yoksunuz. Yabancı kimlikli Osmanlılardan Anderas David Mortmann'ın anılarını (İstanbul ve Yeni Osmanlılar, İstanbul, 1999) okuyanlar bu konuda bizim tarihlerimize hiç yansımamış tanıklıklar karşısında hayrete düşebilirler.
1876 kışında, İstanbul'dan yola çıkıp 'at sırtında' Anadolu'yu kat eden İngiliz gezgin Frederick Burnaby'nin yapıtında da (Yzb. Frederick Burnaby, Küçük Asya Seyahatnamesi, İstanbul 1998) ilginç gözlemler vardır. 0 günlerin hazin öyküsü, Zağra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi'nin, "Tarihçe-i Vak'a-i Zağra - Hercümerc-i Kıt'a-i Rumeli" adlı yapıtında ayrıntılarıyla anlatılır. Balkanlarda şiddetli bir kışın başladığı 1878'in ilk günlerinde, Zağra Müftüsü'nün deyimiyle, tam bir "hercümerç" yaşanmıştır.
Şıpka'dan sonra önünde bir engel kalmayan Rus birliklerinin Sofya ovasına inişi, erzakı tükenmiş olarak ricat eden Osmanlı taburlarınınsa, Yıldız Sarayı'ndan gelen buyruklarla savunmada tutulmaya çalışılması, paşalar arasındaki anlaşmazlıklar; Sofya'dan Bergos'a kadar, Türk ahalisinin, köy köy, kasaba kasaba arabalarını yükleyip "göçmen" olmak üzerelerken İstanbul'dan gelen, "Ateşkes ilan edildi. Asker ve ahali çekilmesin!" telgraflarına inanıp evlerine dönmeleri; 10 saat sonra, "Ahaliyi hicret ettirin, mala eşyaya bakacak gün değildir!" yollu telgraflar üzerine, yataklarından fırlayanların karlara, buzlara, bataklara dala çıka yollara dökülüşleri... İşte tarihin bir insanlık dramı o meşum 8-9 Ocak 1878 gecesi başlamış; Osmanlı devletinin, Rumeli'nde 195 bin kilometrekare toprak kaybını belgeleyen Ayastefanos Önbarış Antlaşması'nın 3 Mart 1878'de imzalanmasına değin, iki ay sürmüştür.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız