“İttihatçılarla Hesaplaşma” denebilecek bu oluşumu değerlendirebilmek için, İttihat ve Terakki'nin iktidara geldiği 1908 yılına kadar uzanmak gerekiyor. İzmir'deki duruşma sırasında, Kazım Karabekir'in söylediği sözler olayın gerçek yüzünü yansıtır:
"Her inkılâpta olduğu gibi, ilk zamanda birlikte çalışanlar, maksat hâsıl olduktan sonra ortaya çıkan parazitler yüzünden bu birliği kaybederler."
Aslında bu sözlerin altında, farklı bir deyişle, şu gerçek ya tar: “Devrimler kendi çocuklarını da yerler”. Her kapsamlı sos yal hareket zaman içinde çatışan fikirler üretir. Bunların savunucuları temelde birlik olsalar da ayrıntılarda çatışmaya girerler ve devirdikleri güçler oranında kendi aralarında da çatışma çıkar.
Bu gerçek, İttihat ve Terakki için de geçerliydi, 1908'de İkinci Meşrutiyet'i gerçekleştiren Jön Türk kadroları sıra sıra bölünmüş ve “düşman” gruplara ayrılmışlardı. Nitekim Mustafa Ke mal de üyesi olduğu İttihat ve Terakki'den daha 1910'larda uzaklaşmıştı. Gerçi iktidarda kalanlara karşı eylemci girişimler de bulunmadı; ama karşıtlığını da saklamadı.
Birinci Dünya savaşı yenilgi sinin İttihat ve Terakki'ye yüklenmesi doğaldı. Türk toplumuna çok büyük bir dinamizm kazandırmış olan bu parti, bütün düşünürleri yanına çekmeyi başarmıştı. Ancak kitlelerin haklı tepkisi karşısında, Kurtuluş Savaşı başlarken, onları anmak bile, halkta tepkiler doğuruyordu.
Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleş tiren kadroların neredeyse tama mı İttihatçı kökenli ya da sempatizanı olduğu halde, Sivas Kongresi başlarken delegelere, “fırkacılık ve İttihatçılık yapmama” yemini ettirilmesi gerekmişti.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız