Buhara'ya gelip ileri gelenlerle temasa geçtiğinde kendisine şunlar söylenmişti:
"Ruslarla yani Bolşeviklerle mücadeleye girişebilecek güç ve silah Orta Asya'da yoktur, dolayısıyla kampanyayı bu hususa yoğunlaştırmak bir sonuç alınmasını sağlamaz. Daha önce Bolşeviklerle işbirliği yolunda verilmiş mesajlar şüphe yaratmıştır. Bu şüphelerin dağıtılması gereklidir.
Bölgenin yerli halkı arasındaki temel çatışma, gelenekçilerle cedidciler (yenilikçiler) arasındadır. Yenilikçilerin tezleri Avrupa ve Rus görüşlerini amaç gösterdiğinden gelenekçiler buna şiddetle karşıdırlar, üstelik toplumun kültür düzeyi sebebiyle büyük çoğunluk, gelenekçi olan Emirlerine bağlıdırlar." Ama Enver mevcut duruma nesnel yaklaşamayacak bir yapıdaydı. Şevket Süreyya Aydemir'in dediği gibi, “Ruhi duyguları bakımından samimiydi ama şartların idraki bakımından hissiydi”.
Enver, Rusların Moskova'ya dönmesi yolundaki ısrarlarına kulak asmadı. Halife'nin damadı ve Leşkerbaşısı (Başkumandanı) diye ayağına kapananlara inanır, "Hakanların hakanı Hazreti Gazi Padişah" diyenlerden hoşlanır, umutlanırdı. Ama bu arada onun da ceditci olduğunu anımsatan, Abdülhamit’i devirmiş olduğunu yineleyenlerin çokluğu dikkatlerden kaçmazdı.
Yanlarına indiği Lakeyler, Enver dâhil tüm yandaşlarının silah ve cephanelerini almadan onları misafir etmemişlerdi. Ceditci olmalarından öylesine huylanmışlardı ki Müslüman olup olmadıklarını saptamak için, “dini imtihan” bile yapmışlardı. Hatta resme karşı olduklarını fark ettiğinden Enver, çok sevdiği karısının ve çocuklarının fotoğraflarını dahi yakmak gereğini duymuştu.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız